Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Sanat

Gilgameş operasının dünya prömiyeri  yapıldı

Yayımlandı

üzerinde

Devlet  ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk, Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen gösterim öncesi yaptığı açıklamada, sezon boyunca seyirci rekorlarına imza attıklarını söyledi.

Sağtürk, “Sanat üretimimizde gerçekleştirdiğimiz 44 prömiyer ile en üretken dönemlerden birini yaşadığımız bu süreçte asli görevlerimizden biri de Cumhuriyet’imizin yetiştirdiği değerli hocalarımızın ortaya koyduğu ve daha önce hiç sahnelenmemiş eserlerini, kurumumuzun değerli ekibiyle tahlil etmek, değerlendirmek, sahneye taşımak ve seyircimizle buluşabilir hale getirmektir.” diye konuştu.

İDOB’un Gilgameş operası ile adını tarihe yazacağını vurgulayan Sağtürk, şöyle devam etti:

“Bu akşam AKM Türk Telekom Salonu’nun görkemli atmosferinde, ülkemizin yetiştirdiği, 20. yüzyılın en büyük bestecilerinden Ahmet Adnan Saygun’un, kültürlerarasında köprü olma işlevi taşıdığı ve ana yurdunun düşünce dünyasını kavramsal çerçevede yorumladığı epik dram türündeki Gilgameş operasının büyülü diyarına ilk yolculuğu gerçekleştireceğiz. Bugün Gilgameş operası, dünya sahnesinde ilk kez siz değerli seyircilerimizle buluşuyor. Gilgameş, bilgisizlikten bilgiye geçişi tasavvufi bir şekilde ele almasından dolayı zamansız bir eser olma özelliğine sahip, özgürlük tutkusu destanıdır.”

“TÜM EKİP 6 AY BOYUNCA BÜYÜK EMEK HARCADI”

İDOB Müdürü ve Sanat Yönetmeni Caner Akgün de Saygun’un başyapıtının 42 senedir sergilenmeyi beklediğini belirterek, “İDOB’un kurucusu Aydın Gün hocamızla Ahmet Adnan Saygun hocamız, bu eseri sahnelenmesi için uzun yıllar çok uğraştı fakat şanssızlıklardan bir türlü olamadı. Harika bir ekip, yaratıcı kadro, orkestra, koro, solist ve bale sanatçıları, teknik ekibimiz herkes yaklaşık 6 ay boyunca büyük bir emek harcadı ve şu an sizin karşınızdayız. Herkese çok teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

ESER, 20 MAYIS’TA YENİDEN SAHNELENECEK

Caner Akın’ın rejisiyle sahneye konulan eserde, İDOB Orkestrasını İbrahim Yazıcı, İDOB Korosunu ise Volkan Akkoç yönetti.

Eserin dekor tasarımını Efter Tunç, kostüm tasarımını Gizem Betil, ışık tasarımını Cem Yılmazer, video tasarımını Aisha Hajiyeva, koreografisini de Deniz Özaydın hazırladı.

Eserde Hüseyin Likos, Alican Güçoğlu, Yılmaz Berkay Günay, Aylin Ateş, Burak Bilgili, Şebnem Ağrıdağ Kışlalı, Gökhan Ürben, Asude Karayavuz, Kılıç Aslan, Melike Manav Yalçın, Nursel Dinler Yazman, Neslişah Pekin, Burcu Soysev, Berin Kocabaşoğlu, Merve Topaldemir, Pınar Koç, Zeynep Halvaşi, Buket Polat, Agit İşcan, Ecem Ovat, Emre Güngör, Mualla Dedemen, Banu Ergün, Ahmet Baykara ve Alper Saldıran sahne aldı. Eser, 20 Mayıs’ta AKM’de yeniden sanatseverlere buluşacak.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sanat

Ormandan toplayıp dönüştürüyor: Her parçasında duygusal bir anlam var

Yayımlandı

üzerinde

Kentte yaşayan driftwood sanatçısı Osman Dönmez, orman, dağ ve dere yataklarında doğanın kendi döngüsüyle devrilmiş veya dağılmış ağaç parçalarını toplayarak heykeller yapıyor. Doğadan aldığı parçaları yeniden doğaya kazandıran Dönmez, “Doğayı sevdiğim için doğadan ilham alıyorum. Bu malzemeleri birleştirip, hayvan figürlerine dönüştürüyorum” dedi. Atık ağaçlardan yaptığı heykellerin yapım sürecinin uzun ve titiz bir çalışma gerektirdiğini anlatan Dönmez, “Topladığımız parçaları temizleme aşamasından geçiriyoruz, sonra kaide veya iskelet üzerine yerleştirme süreci başlıyor. Günde 3 ila 5 parça üzerinde çalışıyorum. Bir heykelin tamamlanması yaklaşık 1 ayı buluyor” diye konuştu.

“DOĞANIN YAPTIĞINA DOKUNMUYORUM”

Doğal dokuyu korumaya özen gösterdiğini belirten Dönmez, “Doğanın yaptığına dokunmuyorum. Görünmeyen kısmı değil, doğanın bıraktığı yüzeyi alıyorum. O yüzeydeki damarları, kas hatlarını ve kıvrımları olduğu gibi figürün dış kısmına yerleştiriyorum. Hiçbir şekilde oynama yapmıyorum” dedi. Ağaçların ormandan kesilmediğini, tamamen doğanın döngüsünde devrilmiş yaşlı ağaçlardan toplandığını vurgulayan Dönmez, “300- 400 yıllık sedir ağaçları yaşlandığında doğada devriliyor, yıllar içinde parçalanıyor. Biz o parçaları topluyoruz. Doğadan bir şeyi koparmıyoruz, doğanın bize bıraktığı parçaları değerlendiriyoruz. Bu, aynı zamanda olası bir yangın öncesinde doğaya yardım etmek anlamına geliyor çünkü bu parçalar yanmaya daha meyilli” diye konuştu.

“HER PARÇA DUYGUSAL BİR ANLAM TAŞIYOR”

Hayvan figürleriyle çalışmasının duygusal bir yönü olduğunu dile getiren Osman Dönmez, “Biraz doğa aşığıyım. Hayvanlara ayrı bir sevgim var. Doğaya gittiğimde kendi hayvanım olmasa da oradaki hayvanlara yiyecek ve su bırakıyorum. Her yaptığım heykelde doğaya ve hayvanlara duyduğum saygıyı yansıtıyorum” dedi. Boyutuna göre fiyatları değişen heykelleri 1000 ila 4 bin lira arasında satışa sunduğunu belirten Dönmez, “Eserlerimden bazıları otellerde sergileniyor, bazıları meydanda. Her bir heykel, doğanın bana anlattığı bir hikayeyi temsil ediyor” diye konuştu.

MARANGOZLUKTAN SANATA UZANAN YOLCULUK

Marangozlukla başladığı mesleğini zamanla sanata dönüştürdüğünü kaydeden Dönmez, “İlk olarak mobilya ve marangozlukla ilgileniyordum. Bu işe hobi olarak başladım, sonra figür heykellerine yöneldim. Sosyal medya platformunda gördüğüm bir çalışmadan esinlenip at figürü yaparak başladım. Yaklaşık 12 yıldır marangozluk yapıyorum, son 1 yıldır ise bu işi yapıyorum” dedi. İlk yıllarda ustasız ilerlediğini, son 1 yıldır aldığı eğitimle realist çalışmalara geçtiğini aktaran Dönmez, “12 yıl boyunca kendi başıma denedim, bir ustadan el aldıktan sonra realist figürler üretmeye başladım. Şu anda daha gerçekçi, duyguyu yansıtan eserler ortaya koyuyorum. İnsanlardan gelen ilgiden çok memnunum. Hedefim, bu sanatı daha ileri taşımak” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

Sanat

Dünyanın en büyük el yazması: İstanbul’da yazıldı

Yayımlandı

üzerinde

“Değerli olduğunu görünce bizim için de bir mutluluk hissi oluşturdu”

Projeye başlamadan önce dünyadaki en büyük Kur’an-ı Kerim’in ölçülerini araştırıp, çalışmalara başladıklarını ifade eden Zaman, “Şu anda var olan en büyük Kur’an-ı Kerim, bizimki haricinde, 2 metre 28 santim uzunluğunda ve 1,55 metre genişliğinde. Ama bu 4 metre uzunluğunda ve 1,5 metre genişliğinde, yan yana koyduğumuz zaman 3 metre oluyor. Bu Kur’an-ı Kerim ile 6 sene babam tek başına uğraştı ve çok güzel bir sonuç elde ettik.” dedi.

Babasının böyle bir eseri kaleme almasından çok mutlu ve gururlu olduğunu dile getiren Zaman, tarihe geçebilmenin çok güzel olduğunu söyledi.

Babasının Kur’an-ı Kerim’i yazdığı odanın kapısını genellikle kapalı tuttuklarını, bazen hava alması için açık bıraktıklarında içeri girip bakanların şaşırdığını belirten Zaman, şunları kaydetti:

“Mesela medresede bir tane hoca var. İlk kez gördüğünde çok şaşırmıştı, ‘Maşallah’ demişti, gözleri büyümüştü. Sonra 10 kere daha gördü, her seferinde aynı tepkiyi verdi. Camide öğrencilere gösterirken öğrenciler de bayağı sevmişlerdi, beğenmişlerdi. Geldiler babamın yanına, tebrikler olsun, el öpme olsun… İrademizi yükseltiler, sağ olsunlar. Değerli olduğunu görünce bizim için de mutluluk hissi oluştu.”

Eseri kapatıp, başına bir şey gelmemesi için korunaklı hale getireceklerini dile getiren Zaman, “Çünkü bunlar kağıt sonuçta. Herhangi bir yangında ya yırtılır ya da yanar. Sergilenmesini elbet isteriz. Ama Türkiye’de mi dışarıda mı? Bunu bilemeyiz. Biz sadece şu an bitirdikten sonra yayımlayacağız. Almak isteyen ulaşır, sergilemek isteyen ulaşır.” ifadelerini kullandı.

Zaman, eserin Türkiye’de kalmasının kendileri için de daha güzel olacağını belirterek, “Çünkü biz, bunu Türkiye adına yaptık. Türkiye’nin sanata verdiği değer adına yaptık. Tarihe baktığımız zaman Osmanlı döneminde hat sanatı çok büyük ilgi görmüş. Tabii ki bu Kur’an olarak değerlidir zaten ancak hat sanatı daha çok Türkiye’de değer gördüğü için Türkiye’de kalsın isteriz. Türkiye’nin arşivine bir eser eklemek bizim için daha güzel olur.” değerlendirmesinde bulundu.

Okumaya Devam Et

Sanat

Deniz sahile sürüklüyor, o topluyor: Adeta bir sanat eserine dönüştürüyor

Yayımlandı

üzerinde

Zamanla bu alanda kendisi geliştiren Türkçelik, Filyos beldesindeki Tios Antik Kenti’nin çevresinde, Milattan Sonra 2. ile 13. yüzyıllar arasına tarihlenen batık gemilerden kıyıya vurduğu değerlendirilen amfora parçalarını da işleyerek kolyeye dönüştürmeye karar verdi.

Yaklaşık 3 bin yıl önce yazıldığı tahmin edilen bir Likya şiirinde geçen, “Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın. Kestiğim taşları, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın ve göreceksin ki binlerce yıl öteden, parmak izlerimiz değecek birbirine” dizelerinden etkilenen Türkçelik, geçmişten izler taşıyan amfora taşlarını işleyip hikayesi olan kolyelere dönüştürdü.

Her bir parçayla geçmişin izini bugüne taşıyan Türkçelik, ürünlerini beldeye turistik amaçla ziyarete gelen kişilere hediye ediyor.

“KENDİ KENDİME GELİŞTİRDİM”

Mehmet Türkçelik, AA muhabirine, beldede antik bir kent bulunduğunu, batık gemideki amfora parçalarının kıyıya vurduğunu söyledi.

Yaptığı kolyelerin kendisi için değerli olduğunu ifade eden Türkçelik, “Düşünebiliyor musunuz iki bin yıl önce birisinin elinin değdiği bir şey, iki bin yıl sonra sizin boynunuzda. Sizin teninize değiyor. ‘Çok etkileyici bir şey’ diye düşünüyorum. Onun için bunları yaparken o duygulara sahip olarak ona uygun bir şeyler yapmaya, oymaya çalışıyorum.” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar