Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Sağlık

Saç derisi sağlığı nasıl korunur?

Yayımlandı

üzerinde

1. TEMİZLİĞE ÖNEM VERİN

Saç derisinin sağlığı için temizlik en önemli adımdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, aşırıya kaçmamaktır. Saç derisi, doğal yağ üretimini düzenler ve fazla şampuan kullanmak bu dengeyi bozabilir. Haftada 2-3 kez, cilt tipinize uygun, nazik bir şampuan kullanmak idealdir. Saç derisini doğru bir şekilde temizlemek, gözeneklerin tıkanmasını engeller, kepek oluşumunu önler ve saç köklerinin sağlıklı bir şekilde beslenmesini sağlar.

2. MASAJ YAPARAK KAN DOLAŞIMINI ARTIRIN

Saç derisine nazik bir masaj yapmak, kan dolaşımını arttırarak saç köklerini besler ve sağlıklı büyümelerini destekler. Ayrıca, saç derisini masaj yaparken parmak uçlarıyla nazikçe baskı uygulamak, gerginliği azaltır ve rahatlatıcı bir etki yaratır. Bu işlemi şampuanla saçınızı yıkarken ya da bakım maskesi uygular iken 3-5 dakika boyunca yapabilirsiniz.

3. NEMLENDİRİCİ ÜRÜNLER

Saç derisinin nem dengesini korumak, sağlıklı saçların en önemli şartlarından biridir. Özellikle kuru saç derisi, pul pul dökülmeye ve kaşıntıya yol açabilir. Nemlendirici özelliğe sahip ürünler kullanmak, saç derisini rahatlatır ve kepek oluşumunu engeller. Doğal yağlardan, örneğin argan yağı, jojoba yağı ya da hindistancevizi yağı, saç derisine derinlemesine nem sağlar ve elastikiyet kazandırır.

4. SAÇ DERİSİNİN HAVA ALMASINI SAĞLAYIN

Saç derisinin hava alması, sağlıklı saç büyümesi için hayati önem taşır. Sıkı saç modelleri ve dar şapkalar, saç derisinin hava almasını engelleyebilir ve terleme sonucu deri iltihaplanabilir. Saçınızı serbest bırakmak, özellikle uyurken, saç derinizin dinlenmesine yardımcı olur. Saçınızı sıkıca bağlı tutmanız gerekse de, düzenli aralıklarla serbest bırakmak önemlidir.

5. SAÇ MASKELERİYLE BAKIM YAPIN

Saç maskeleri, saç derisini besleyip onarmanın harika bir yoludur. Haftada bir ya da ihtiyaca göre saç tipinize uygun besleyici maskeler kullanarak, derinin yenilenmesini sağlayabilirsiniz. Özellikle doğal içerikler barındıran maskeler, kimyasal maddelerden kaçınarak saç derisinin dengesini korur. Yumurta, bal, avokado ve aloe vera gibi doğal malzemeler, saçı beslerken deriye de iyi gelir.

6. STRESİ KONTROL EDİN

Stres, saç dökülmesinin başlıca nedenlerinden biridir ve sağlıklı bir saç derisini etkileyebilir. Günlük yaşamın getirdiği stresle başa çıkabilmek için egzersiz yapmak, meditasyon ya da derin nefes alma teknikleri gibi rahatlatıcı aktiviteler gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca yeterli uyku almak, vücudun dinlenmesine yardımcı olur ve saç derisinin yenilenmesini destekler.

7. SAĞLIKLI BESLENME

Saç derisi sağlığı, cildin genel sağlığıyla doğrudan ilişkilidir ve vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri alması gerekir. Özellikle B vitamini, çinko, omega-3 yağ asitleri ve E vitamini saç derisini besleyerek, sağlıklı saç büyümesine katkı sağlar. Sebze ve meyve ağırlıklı, dengeli bir beslenme düzeni, saç derisinin sağlığını olumlu yönde etkiler.

Saç derisinin sağlığı, sadece saçlarımızın değil, genel cilt sağlığımızın da bir yansımasıdır. Yapacağınız basit ama etkili adımlar, sağlıklı ve canlı saçlara sahip olmanıza yardımcı olacaktır. Unutmayın, her saç derisi farklıdır ve bakım rutinini kişisel ihtiyaçlarınıza göre özelleştirmek önemlidir. Doğru temizlik, masaj, nemlendirici ürünler ve dengeli bir yaşam tarzı ile sağlıklı bir saç derisine sahip olmanız mümkün!

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlık

Yeşil çay Alzheimer’a umut oldu

Yayımlandı

üzerinde

Bilim insanları, hücrelerindeki yaşlanmayı tersine çevirebilecek ve zararlı protein birikimlerini ortadan kaldırabilecek iki doğal bileşik tespit etti. Bulgular, hastalığı için ilaç dışı bir tedavi yaklaşımına kapı aralıyor.

GeroScience dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, keşfedilen iki madde şunlar: Nikotinamid (B3 vitamininin bir formu) ve Epigallokateşin galat (EGCG) (yeşil çayda bulunan güçlü bir antioksidan).

Bu bileşikler, beyin hücrelerinde enerji üretimini sağlayan kritik bir molekülü yeniden canlandırarak hem hücrelerin yaşlanmaya bağlı işlev kaybını geri çevirdi hem de Alzheimer’ın temel özelliği olan amiloid protein kümelerini temizleme kapasitesini artırdı.

24 SAATLİK TEDAVİ

Araştırmanın başyazarı Dr. Gregory Brewer, “İnsanlar yaşlandıkça nöronların enerji seviyesi düşüyor, bu da istenmeyen protein ve hasarlı bileşenlerin temizlenmesini engelliyor. Enerji seviyelerini geri kazandırdığımızda hücreler bu kritik temizlik görevini yeniden yapabiliyor,” dedi.

Deneylerde, Alzheimer belirtileri gösteren yaşlı farelerden alınan sinir hücreleri incelendi. Araştırmacılar, hücrelerdeki enerji açısından zengin GTP molekülünün özellikle mitokondrilerde azaldığını gözlemledi. Bu azalma, hücrelerin “otofaji” adı verilen doğal temizlik mekanizmasını zayıflatıyordu.

Ancak nikotinamid ve EGCG ile sadece 24 saatlik tedavi, yaşlı hücrelerdeki GTP seviyelerini genç hücrelerde görülen düzeye yükseltti. Aynı zamanda hücrelerin enerji metabolizmasını ve amiloid beta kümelerini temizleme hızını da artırdı.

ALZHEIMER İÇİN YENİ BİR YOL

Dr. Brewer, “Beynin enerji sistemlerini, halihazırda besin takviyesi olarak bulunabilen bileşiklerle destekleyerek, yaşlanmaya bağlı bilişsel gerileme ve Alzheimer için yeni bir yol açabiliriz” dedi.

Bilim insanları, bu sonuçların umut verici olduğunu ancak söz konusu bileşiklerin tedavi amaçlı en etkili şekilde nasıl kullanılabileceğini belirlemek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Okumaya Devam Et

Sağlık

Hastanelerde yeni dönem: Pilot uygulama yaygınlaşmaya başladı

Yayımlandı

üzerinde

Trabzon İl Sağlık Müdürlüğü döneminde uygulamayı hayata geçirdiklerini aktaran Usta, şunları söyledi:

“Biz bunu özellikle İl Müdürü olduğum dönemde Trabzon’da uyguladık. Trabzon’da yüzde 30 oranında hasta memnuniyetine yansımalarını gördük.

Hijyen koşulu için söylüyorum. Çalışan açısından da aynı şey geçerliydi ama daha da önemlisi saatli bir temizlik periyodu yapıyorsun, her tuvalete sürekli bir personel koyamayacağından yola çıkarak saatte bir yaptığım temizliği, kirli ise hemen temizleme durumunu oluşturarak, daha hızlı ve güvenilir şekilde hem tuvaletlerin hem de asansörlerin kullanılmasını sağlamış oluyoruz.

Hizmet alan vatandaşlarımız ve personelimiz açısından da daha güvenle, daha hijyenik anlamda güvenle baktıkları tesisler ortaya çıkarmış oluyoruz.

İnşallah kullanıldıkça da vatandaşımızın katılımı oldukça da bundaki memnuniyet oranı daha da yukarılara çıkacak.”

Okumaya Devam Et

Sağlık

5G’ye geçiş başladı: Komplo teorileri ve gerçekler

Yayımlandı

üzerinde

16 Ağustos 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile mobil haberleşme alanında 5G ihalesi sürecinin resmen başladığı öğrenildi.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye’de 2G ile başlayan, 3G ve 4.5G ile gelişen mobil haberleşme teknolojilerini artık 5G’ye taşıdıklarını belirterek, 5G’nin 4.5G şebekelerine göre 10 ila 100 kata kadar daha hızlı sağlayacağını kaydetti.

Öte yandan özellikle sosyal medyada 5G ile ilgili çeşitli komplo teorileri yayılmaya devam ediyor. Dünyanın birçok ülkesinde yaygınlaştırılan 5G teknolojisi, daha hızlı internet ve yeni dijital hizmetler vaat ederken, aynı zamanda uzun süredir çeşitli söylentiler ve komplo teorilerinin hedefi oluyor. En dikkat çekici iddialardan biri, 5G’nin koronavirüs pandemisini tetiklediği yönündeki teorilerdi.

Bu iddialar hiçbir bilimsel temele dayanmıyor. Covid-19’un bulaşıcı bir virüs nedeniyle ortaya çıktığı, üstelik 5G altyapısı bulunmayan bölgelerde de yayıldığı açıkça biliniyor.

Ancak o dönemde söylentiler öyle bir hızla yayıldı ki 5G direklerine yönelik kundaklama olayları bile gündeme geldi. Sosyal medya kullanıcıları halen 5G’nin sağlığa etkisi olup olmadığını sorguluyor.

5G NEDİR?

5G, mevcut 4G LTE ağlarına kıyasla çok daha yüksek veri hızı ve kapasite sunan yeni nesil kablosuz iletişim teknolojisi.
Akıllı şehirler, robotik cerrahi gibi ileri uygulamalara imkân sağlaması bekleniyor.

5G, düşük, orta ve yüksek bant olmak üzere üç farklı frekans aralığında çalışıyor. Düşük bant geniş kapsama alanı sunarken hız artışı sınırlı kalıyor. Orta bant hız ve kapsama arasında denge sağlıyor. Yüksek bant ise çok hızlı bağlantılar sunmasına rağmen sinyallerin menzili kısa, bu nedenle özellikle şehirlerde yoğun hücre istasyonları kurulması gerekiyor.

SAĞLIK ÜZERİNDE ETKİSİ VAR MI?

Uzmanlar, 5G’nin sağlık açısından ek bir risk taşımadığı konusunda hemfikir.

ABD’deki Pensilvanya Üniversitesi’nden biyomühendislik profesörü Kenneth Foster, CNN International’a yaptığı açıklamada, düşük ve orta bant 5G’nin halihazırda kullanılan ağlarla benzer frekansta çalıştığını belirterek “Maruz kalma açısından bir fark yok” dedi.

Asıl gelişmelerin yaşanacağı milimetre dalga frekanslarının ise insan sağlığı için daha da az endişe verici olduğuna dikkat çekiliyor.

New York Üniversitesi’nden radyoloji uzmanı Chris Collins, gazeteye verdiği röportajda, bu frekansların cilt, duvar ya da ağaç gibi yüzeyleri aşamadığını, dolayısıyla insan bedeninin içine işlemediğini vurguladı:

“5G daha yüksek frekansta çalışıyor, bu da vücuda daha az nüfuz ettiği anlamına geliyor. Sinyaller cildin ötesine geçemiyor.”

Ayrıca milimetre dalgalarının havaalanı güvenlik tarayıcıları gibi günlük hayatta kullanılan teknolojilerde de yer aldığı biliniyor. Uzmanlar, bu dalgaların yalnızca çok düşük seviyede ısı etkisi yaratabileceğini, bunun da insan sağlığı için risk oluşturmadığını söylüyor.

Radyo frekans dalgaları, X-ray gibi ’ya zarar veren iyonlaştırıcı radyasyonlardan farklı olarak “non-iyonize” kategorisinde yer alıyor.

SON ARAŞTIRMALAR NE GÖSTERİYOR?

Geçmişte yapılan onlarca araştırma, 5G’nin insan sağlığına zarar verdiğine dair bir kanıt bulamadı. Almanya’daki Constructor University tarafından yürütülen yeni bir çalışma da bu bulguları güçlendirdi.

Çalışmada bilim insanları, insan cilt hücrelerini (fibroblast ve keratinositler) 27 ve 40,5 gigahertz frekanslarına farklı yoğunluklarda ve farklı sürelerle maruz bıraktı. Hücrelerin genetik ve epigenetik tepkileri incelendi.

Sonuç çarpıcıydı: Tavsiye edilen sınırın on katı seviyede bile gen ifadesinde veya DNA metilasyonunda rastgele değişimlerin ötesinde hiçbir etki görülmedi. Araştırmacılar, önceki bazı çalışmalarda iddia edilen etkilerin aslında yalnızca ısı kaynaklı olabileceğini belirtti.

Bilim insanları yayımladıkları makalede, “Sonuçlarımız biyofiziksel gerçeklerle uyumlu: Bu frekanslarda enerji, DNA’ya zarar verecek ya da iyonlaştırıcı etki yaratacak kadar güçlü değil” ifadelerini kullandı.

Çalışmanın, 5G’nin “nontermal biyolojik etkiler” oluşturduğu iddialarını da geçersiz kıldığı vurgulandı.

DEVLETLERİN TUTUMU

ABD Federal İletişim Komisyonu (FCC), cep telefonları ve kablosuz cihazlardan yayılan radyo frekansı seviyelerini düzenliyor. 5G’nin yarattığı maruziyet seviyeleri, FCC’nin belirlediği sınırların oldukça altında. Avrupa Komisyonu da benzer şekilde, 5G’nin sağlık açısından riskli olduğuna dair bir bulgu olmadığını, ancak araştırmaların yakından takip edileceğini açıkladı.

Komisyon yetkilisi Vytenis Andriukaitis, “Yeni teknolojinin nasıl uygulanacağını ve bilimsel kanıtların nasıl gelişeceğini görmemiz gerekiyor. Avrupa vatandaşlarının sağlığı en yüksek düzeyde korunacak” dedi.

Uzmanlar, 5G hakkındaki endişelere en uygun yanıtın bu temkinli ama bilimsel yaklaşım olduğunu belirtiyor.

KOMPLO TEORİLERİNİN GELECEĞİ

Cep telefonu direkleri ve kablosuz iletişim üzerine komplo teorileri, teknolojilerin kendisi kadar eski. Ancak dezenformasyon çağında bu iddialar çok daha hızlı yayılıyor.

Araştırmalar 5G’nin insan sağlığına zararlı olmadığını tekrar tekrar ortaya koysa da, uzmanlara göre yanlış bilgilerin tamamen ortadan kalkması pek mümkün görünmüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar