Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Gündem

Dedektif gibi iz sürdü, sonunda bir mezara ulaştı: 33 yıllık sır çözülecek mi?

Yayımlandı

üzerinde

Dedektif gibi iz sürdü, sonunda bir mezara ulaştı: 33 yıllık sır çözülecek mi?

Antalya’da yaşayan Nilşad Parmaksız, 16 yaşında gerçek annesinin başkası olduğunu öğrendi. Bugün 49 yaşında olan Parmaksız, o günden bu yana dedektif gibi iz sürüp gerçek annesini arıyor. Parmaksız, arayışının 33’üncü yılında annesine ait olduğunu düşündüğü bir mezar buldu. Mahkeme, mezarın açılarak DNA örneği alınmasınak arar verdi. Parmaksız, “Tek isteğim kimliğimde annemin adının yazması.” diyor.

16 yaşında gerçek annesinin bir başkası olduğunu öğrenen Nilşad Parmaksız, 33 yıldan bu yana gerçek annesini arıyor.
Antalya’da yaşayan güzellik uzmanı Nilşad Parmaksız, 16 yaşında biyolojik annesi olduğunu öğrendiği Münibe Nilsun Pekcan’ı bulabilmek için araştırmaya koyuldu.
Parmaksız, babası Mehmet Kürşat Parmaksız ile annesi Münibe Nilsun Pekcan’ın 1975 yılında tanıştığını, dini nikahla birlikte yaşadıklarını, 1976’da Amasya Ruhi Tingiz Devlet Hastanesi’nde doğduğunu öğrendi.
Doğumundan kısa süre sonra biyolojik annesiyle babasının ayrılması sonucu Nilşad Parmaksız’ın nüfus kaydına annesi olarak babasının resmi nikahla evlendiği Emel Parmaksız’ın adı yazıldı.
Yıllardır biyolojik annesini arayan Nilşad Parmaksız, nüfus kaydına gerçek annesinin ismini yazdırmak için dava açtı.
Antalya 5’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşmada; İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nden gelen raporda, “MERNİS veri tabanında Türkiye genelinde yapılan incelemede Münibe Nilsun Pekcan adında herhangi bir kayda rastlanılmamış olup Emin Necdet ve Vahide Nurunnisa’dan olma 13.11.1958 doğumlu Münibe Nilsun Pekcan adında benzer kayıt bulunmuştur.” denildi.
Duruşmada ayrıca ölü olarak kayda geçen Münibe Nilsun Pekcan’ın ölüm dayanak raporu talep edildi.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nden gelen ölüm dayanak raporunda, “İlgi müzekkere üzerine arşivimizde yapılan araştırma sonucu Münibe Nilsun Pekcan’ın Beyoğlu ilçesi tarafından tescil edilen 1978385 numaralı ölüm vukuatının bulunduğu tespit edilmişse de ölüm dayanak belgesine arşivimizde ulaşılamamıştır.” diye belirtildi.
Nilşad Parmaksız, biyolojik annesinin tespiti için Münibe Nilsun Pekcan’ın mezarından DNA tespiti örneğinin alınmasını talep etti.
Mahkeme, Parmaksız’ın annesine ait olabileceği mezardan DNA örneği alınmasına karar verdi.
33 yıldır biyolojik annesini bulabilmek için araştırma yaptığını belirten Nilşad Parmaksız, şunları anlattı:
“16 yaşındayken annemin annem olmadığını öğrendim. O zamanlar Ankara’da yaşıyorduk. Her yıl bir şehir değiştiriyorduk. Babam diğer akrabalarımızdan beni kaçırmak için yaptığını söyledi.
İlerleyen zamanlarda Nevşehir’e döndük. Annemin bana Nevşehir’deki mezarını gösterdiler. Mezarın üstünde isim yazmıyordu. Bununla ilgili bugüne kadar bilgi alamadım.
Babama ne zaman sorsam beni hep geçiştirdi. İnsanlar neden bunca yıl beklediğimi sorguluyor.
Ne zaman araştırmaya kalksam hep üstü kapatıldı. Mahkemeye müracaat ediyordum, herhangi bir şey bulunamıyordu.”
En büyük hayalinin kimliğinde annesinin isminin yazması olduğunu söyleyen Parmaksız, “Hayatla mücadelede tek başımaydım. Okudum, meslek sahibi oldum ve evlendim. Ama annemi merak etmekten hiçbir zaman vazgeçmedim. Anne sevgisi görmeden iki kızımı büyütüyorum. Anne sevgisini tadabilmeyi çok isterdim. Annemin neleri sevdiğini, nerede yaşadığını bilmiyorum.” diye konuştu.
Annesine ait olduğunu düşündüğü mezarın açılacağını kaydeden Parmaksız, “Bir mezar araştırmasına girildi. Nevşehir’de anneme ait olduğunu düşündüğüm bir mezar var. Üzerinde isim yazmıyordu. Mahkemeye müracaat ettiğimizde mezarı bulamadıklarını söylediler. Ben de ertesi günü hemen Nevşehir’e gittim ve mezarı gösterdim. Avukatım fotoğraflarını mahkemeye sundu. Mezarın üzerine tekrar yazı yazıldı. Mahkeme, mezarın açılmasına ve DNA örneği alınmasına karar verdi. Şimdi annemin mezarının açılmasını bekliyoruz.” dedi.
Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Yayımlandı

üzerinde

Gazze’deki bombalar durduğunda, asıl acı başlar

KÖŞE YAZISI : FATİHDOGAN

Ateşkes, Gazze’nin en derin yaralarını, savaşın sadece gömdüğü kederi, kaybı ve bitkinliği gözler önüne seren bir sessizliği beraberinde getirdi.

 

Perşembe sabahı, Başkan Donald Trump, ABD’nin Mısır, Türkiye ve Katar ile birlikte çalışarak Gazze için nihayet bir ateşkes anlaşmasına vardığını duyurdu. Bir an için Gazze’nin uzun kâbusu sona eriyormuş gibi göründü.

Ancak ateşkes barış getirmedi; sadece acıyı daha sessiz, daha sinsi bir hale getirdi ve enkazın gerçek hasarı Gazze’nin yorgun ruhuna yerleşmeye başladı. Yıllardır süren amansız bombardıman, hiçbir yabancının silemeyeceği bir korku ve yürek burkan bir acı yaratmıştı.

Bombalama ve neredeyse tam bir yıkımla geçen o iki acımasız yıl boyunca, Gazze’deki herkes tek bir şeye odaklanmıştı: Hayatta kalmak. Her dakika mücadele ediyor, yıkılmamak, aç kalmamak veya öldürülmemek için çabalıyorduk. Hayat, bitmek bilmeyen bir terör döngüsüne ve bir sonraki saldırıyı beklemeye dönüşmüştü. Kimsenin yarını hayal etme, hatta kaybettiğimiz insanlar için yas tutma lüksü yoktu. Eğer bir sığınak varsa, ki bu büyük bir “eğer”di, amaç sadece bir parçalanmış sığınaktan diğerine, bir ipliğe tutunarak geçmekti. Ölümün her an gelebileceği gerçeğinin bu sürekli farkındalığı, her günü bir hayatta kalma eylemine dönüştürdü.

Sonra, patlamalar nihayet dindiğinde, daha sessiz bir acı çöktü: Kaosun içinden geçmek için gömdüğümüz tüm keder. Neredeyse herkesin birileri elinden alınmıştı ve o kenara itilmiş anılar, nefesimizi kesen bir güçle geri geldi. Roketler susar susmaz, insanların göğüslerinde yas, geçmişe dönüşler ve amansız zihinsel ızdırapla dolu yeni bir savaş başladı. Yüzeyde savaş bitmiş gibi görünüyordu, ama bitmemişti. Durum bundan çok daha karmaşıktı. Bombardıman dindiğinde bile, duygusal yaralar kanamaya devam etti.

Gürültü nihayet dindiğinde, insanlar kendilerini görmezden gelmeye zorladıkları soruları sormaya başladılar. Cevapları zaten biliyorlardı – kim gitmişti, kim geri dönmeyecekti – ama kelimeleri yüksek sesle söylemek, gerçeği gerçeğe dönüştürdü. Ardından gelen sessizlik, hayatta kaldıkları herhangi bir patlamadan daha ağırdı. Bu sessizlik, gerçeğin kaçınılmazlığını ortaya koydu. Kaybın kalıcılığını ve kaybolan şeyin boyutunu gözler önüne serdi. Her yerde delikler vardı; evlerde, sokaklarda, kalplerde ve onları doldurmanın bir yolu yoktu.

Gazze halkı, ateşkes haberi geldiğinde rahat bir nefes aldı, ancak önümüzdeki günlerin savaşın kendisinden daha fazla acı verebileceğini biliyorlardı. Haritadan silinmişlik hissiyle geçen 733 günün ardından, gözlerinin ardındaki yaşlar nihayet akmaya başladı ve gömülü acının her zerresini de beraberinde taşıdı. Her gözyaşı, katlandıkları şeyin kanıtıydı. Ateşkesin acıyı sona erdirmediğini, sadece farklı bir tür azaba kapı araladığını hatırlatıyordu.

Silahlar sustuğunda, Gazze halkı yıkımın tüm boyutlarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Yüzlerinde görebiliyordunuz – şok, öfke, keder – ateş altında geçen yılların ağırlığı.

Bir zamanlar hayatla uğuldayan yollar sessizliğe gömülmüştü. Ailelere ev sahipliği yapan evler toza dönüşmüş, çocuklar harabelerde dolaşıp büyüdükleri sokakları tanımaya çalışıyordu. Her yer, her şeyi yutan bir boşluk gibiydi; bastırılmış keder patlayıp herkesi çaresizlik içinde çırpınırken. İşgalciler, saldırı sırasında Filistinlilerin yas tutmak için bile durmalarına izin vermemişti. Ancak ateşkesle birlikte, gerçekte ne kadar çok şeyin kaybedildiği, sıradan hayatın nasıl silindiği dayanılmaz bir şekilde fark edildi. Sevdiklerinin yokluğuyla yüzleşmek, silinmeyecek yaralar bıraktı ve sonunda gözyaşları döküldü. O gözyaşları, hatırlanan her şeyin tüm ağırlığını taşıyarak bitkin yüzlerden ve kırık kalplerden aşağı aktı.

Acı çeken sadece zihinleri değildi. Filistinlilerin fiziksel ve sosyal dünyası da harabeye dönmüştü. Bombardıman hafiflediğinde, insanlar derme çatma çadırlarından sürünerek çıktıklarında evlerini ve kasabalarını moloz yığınına dönmüş halde buldular. Bir zamanlar huzur veren yerler yok olmuş, bir zamanlar hayat dolu olan sokaklar artık enkaz yığınlarına dönüşmüştü.

Aileler, eski yaşamlarının izlerini, kaybolmuş yolları ve tabelaları, hâlâ enkaz altında kalmış akrabalarını bulmak için enkazın arasında çaresizce kazıyorlardı. Enkazın ortasında şu sorular beliriyordu: Bundan nasıl yeniden inşa edeceğiz? Nerede bir umut ışığı bulabiliriz? Koca bir dünya yerle bir olmuşken, nereden başlamalı? İsrail’in stratejisi açıktı ve sonuçları apaçık ortadaydı. Bu bir kaos değildi; Gazze’yi çorak bir araziye çevirmek için kasıtlı bir çabaydı. Hastaneleri, okulları ve su şebekelerini -hayatta kalmanın temellerini- vurarak amaç, yaşamı mümkün kılan şeyi paramparça etmekti. Bu grevler her şeye sızan bir umutsuzluk ekti, topluluk bağlarını kopardı, güveni aşındırdı ve aileleri kendilerini yok etmek için kurulmuş bir sisteme dayanıp dayanamayacaklarını sorgulamaya zorladı.

Yıkım, tuğlalardan ve bedenlerden daha derinlere işledi. Ölümün sürekli gölgesi, her yere düşebilen bombalar ve psikolojik yıkım, korkuyu sıradan, umudu aptalca kıldı ve toplum çözülmeye başladı. Çocuklar öğrenmeyi bıraktı, para kayboldu, sağlık çöktü ve toplulukları bir arada tutan kırılgan tutkal çözüldü. Filistinliler sadece her gün hayatta kalmak için mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda geleceklerinin yavaş yavaş çürümesiyle de mücadele ediyorlardı; bu, zihinlere ve ruhlara nesiller boyu kazınacak bir hasardı.

Okumaya Devam Et

Gündem

Rojin Kabaiş soruşturmasında çarpıcı gelişme: Vücudunda 2 ayrı erkeğe ait DNA tespit edildi

Yayımlandı

üzerinde

Rojin Kabaiş soruşturmasında çarpıcı gelişme: Vücudunda 2 ayrı erkeğe ait DNA tespit edildi

Tarih: 11 Ekim 2025 · Saat: 16:30 (TSİ) · Okuma süresi: 3 dakika

Van’da geçen yıl kaybolan ve daha sonra göl kıyısında ölü bulunan üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş olayına ilişkin İstanbul Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından hazırlanan rapor soruşturma dosyasına girdi. Raporda, genç kadının vücudunda iki ayrı erkeğe ait DNA örneği tespit edildiği belirtildi; bir örneğin göğüs (sternal) bölgesinde, diğerinin ise vajinanın iç kısmında bulunduğu ifade ediliyor. Bu bulgu, soruşturmada cinsel saldırı ihtimalini gündeme getirdi.


Detaylar

  • ATK raporu dosyaya girdi: İstanbul Adli Tıp Kurumu Biyolojik İhtisas Dairesi tarafından hazırlanan raporun 10 Ekim itibarıyla soruşturma dosyasına konduğu bildirilmiştir.

  • Tespit edilen DNA örnekleri: Avukatlar ve baro temsilcilerinin açıklamasına göre raporda, Rojin Kabaiş’in vücudunda iki ayrı erkeğe ait DNA bulunduğu; bu DNA’lardan birinin göğüs/sternal bölgesinde, diğerinin ise vajinanın iç bölgesinde tespit edildiği ifade edildi. Bu bulgu, dosyada şimdiye kadar öne sürülen “intihar” iddialarına karşı yeni soru işaretleri oluşturdu.

  • Barolar ve aile tepkisi: Diyarbakır ve Van baroları ile Kabaiş ailesinin avukatları, raporun dosyaya girmesinin ardından ortak açıklama yaparak ATK hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ve soruşturmanın etkin yürütülmediğini savundular. Avukatlar, bulguların cinsel saldırı olasılığını gündeme getirdiğini belirtti.

  • Önceki otopsi ve soru işaretleri: İlk otopsi raporlarında ölüm nedeni olarak boğulma belirtilmişti; ancak son ATK bulguları ve raporun bazı ayrıntılarının kamuoyu ile paylaşılmaması aile ve barolar tarafından “soruşturmanın kapatılmaya çalışıldığı” iddialarını güçlendiriyor.

  • Soruşturmanın aşaması: Resmi makamlar tarafından henüz şüpheli veya zanlı olarak açıklanmış isimler bulunmamakta; ATK raporu ve baroların açıklamaları soruşturmanın yönünü değiştirebilecek nitelikte. Yetkililerden gelen resmi bir adli karar ya da iddianameye dair bir duyuru olmadığı sürece, konuyla ilgili haberler sorgulayıcı ve hukuka uygun bir dille aktarılmaya devam edecektir.


Avukatların ve sivil toplumun çağrısı

Rojin Kabaiş davasını takip eden baro ve kadın örgütleri, adli bulguların kamuoyu ile şeffaf paylaşılmasını, delillerin titizlikle incelenmesini ve eğer deliller cinsel saldırıya işaret ediyorsa fail/faillerin adli sürece hızla dahil edilmesini talep etti. Aile de “gerçeğin ortaya çıkarılmasını” istiyor.


Ne anlama gelebilir? (Kısa değerlendirme)

Bu tür DNA bulguları — doğru zincirleme, örneklerin kontaminasyona uğramaması ve laboratuvar prosedürlerinin belgelenmesi halinde — soruşturmanın seyrini kökten etkileyebilir. Ancak kesin suçlamalar için savcılık soruşturması, laboratuvar raporlarının ayrıntıları ve adli tıp uzmanlarının yorumları gereklidir. Basında yer alan bilgiler avukat ve baro açıklamalarına dayanmaktadır; resmi makamların ek açıklamaları beklenmektedir.

Okumaya Devam Et

Gündem

İsrail, Gazze’yi enkaza çevirdi

Yayımlandı

üzerinde

İsrail, Gazze’yi enkaza çevirdi

Tarih: 11 Ekim 2025 — Saat: 14:30 (TSİ)
Yayın: FatihDoğanMedya — Okuma süresi: ~4 dakika

İki yılı aşkın süren savaşın ardından Gazze Şeridi, yoğun hava ve kara saldırılarıyla büyük oranda yıkıldı; on binlerce bina hasar gördü veya tamamen yok oldu, yüzbinlerce insan evsiz kaldı. Bölgeye ulaşmaya çalışan insani yardım ise altyapı tahribatı ve sınır kısıtlamaları nedeniyle yetersiz kalıyor.


Hasarın büyüklüğü: moloz, yıkım ve maliyet

Birleşmiş Milletler uydu analizleri ve saha raporları, Gazze şehirlerinin büyük bölümünde yapıların ağır hasar gördüğünü veya tamamen yıkıldığını gösteriyor. BM ve uluslararası kuruluşların tahminlerine göre şehir merkezlerinin çoğunda yüzde düzeyinde yüksek oranda hasar var; temizlenecek milyonlarca ton moloz bulunduğu ve yeniden inşa maliyetlerinin onlarca milyar doları bulacağı belirtiliyor. Dünya Bankası ve BM kaynakları, yeniden inşa ihtiyacının onlarca milyar doları bulabileceğini raporladı.

İnsan kaybı ve insani durum

Savaşın insani bilançosu ağır: farklı kaynaklarda değişmekle birlikte Gazze tarafında on binlerce sivilin yaşamını yitirdiği, yaralı ve kayıpların çok yüksek olduğu bildiriliyor. İsrail tarafında da operasyonlar ve saldırılar nedeniyle kayıplar rapor edildi. Hastaneler, okullar ve barınaklar ağır hasar aldı; bazı sağlık tesisleri çalışamaz hale geldi veya tahliye edildiği bildirildi. Bu durum, acil tıbbi bakım ve temel sağlık hizmetlerinin sağlanmasını güçleştiriyor.

Sivil altyapı ve hizmetlerin çöküşü

Elektrik, su ve kanalizasyon altyapıları ile ana yolların büyük kısmı hasar gördü; bu da temiz su, elektrik ve sağlık lojistiğini ciddi şekilde aksatıyor. Okullar ve UNRWA tesisleri dahil birçok kamu binası yıkıldı veya kullanılamaz hale geldi; insani yardım hareketliliği ve lojistik de bu tahribat yüzünden sınırlanıyor.

Ateşkes ve geri dönüşler

Son günlerde devreye giren ve arabulucular tarafından sağlanan sınırlı süreli ateşkese ilişkin haberler, bazı bölgelerde İsrail güçlerinin çekilmesiyle binlerce yerinden edilmiş kişinin evlerine dönmeye başladığını gösteriyor. Ancak dönenlerin büyük kısmı evlerini kullanamaz durumda buluyor; enkaz, güvenlik endişesi ve temel hizmet eksikliği geri dönüşü engelliyor. Ateşkes ve esir takası müzakereleri, bölgedeki insani durumun iyileşmesi için şart olarak gösteriliy

Yardımın önündeki engeller ve temizleme sorunu

Moloz miktarı ve ağır ekipman eksikliği, enkaz temizliğini neredeyse imkânsızlaştırıyor. BM çevre/insani raporlarında, molozun ve tehlikeli atıkların kaldırılmasının yıllar alabileceği; bunun altyapı onarımını ve ikamet edilebilirliğin yeniden sağlanmasını geciktireceği vurgulanıyor. Sınırdan giriş-çıkış kısıtlamaları, yakıt ve inşaat malzemesi akışını kısıtlayarak yardım ve yeniden inşa çalışmalarını sekteye uğratıyor

Uluslararası tepkiler ve hukuki tartışmalar

Uluslararası kuruluşlar, sivil hedeflerin korunması ve insani hukuka saygı çağrıları yapıyor; bazı hukukî organlar ve insan hakları kurumları operasyonları eleştiriyor ve belirli eylemleri hukuki çerçevede sorguluyor. İnsanî yardım örgütleri, geniş çaplı insani ihtiyacı vurgulayarak acil fon çağrıları yapıyor.

Sahadan kareler ve tanıklıklar

Gazze’ye ulaşan görgü tanıkları ve saha görüntüleri, yıkımın boyutunu gözler önüne seriyor: sokaklar enkazla dolu, aileler küçük eşyalarını arıyor, kurtarma ekipleri zaman zaman göçük altında kalanları çıkarmaya çalışıyor. Drone görüntüleri ve ajans fotoğrafları, özellikle Gaza City, Khan Younis ve Rafah bölgelerindeki ağır tahribatı belgeledi. AP News


Ne bekleniyor?

Kısa vadede insani yardım erişiminin artırılması, sınırlı onarım ve enkaz kaldırma çalışmalarının planlanması öne çıkıyor. Uzun vadede ise siyasi müzakereler, güvenlik garantileri ve dış finansman olmadan geniş çaplı yeniden inşa mümkün görünmüyor. Uluslararası aktörler, insani yardımın güvenli erişimini ve sivillerin korunmasını uluslararası platformlarda gündemde tutuyo

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar