Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Gündem

SON DAKİKA HABERİ: Yenidoğan çetesi davası: Örgütün iki numaralı ismi Doktor İlker Gönen cezaevinde intihar etti

Yayımlandı

üzerinde

SON DAKİKA HABERİ: Yenidoğan çetesi davası: Örgütün iki numaralı ismi Doktor İlker Gönen cezaevinde intihar etti

SON DAKİKA HABERİ: Yenidoğan çetesi davasında, örgütün iki numaralı ismi olarak nitelendirilen Doktor İlker Gönen, tutuklu bulunduğu cezaevinde intihar etti. 582 yıla kadar hapis cezası istemiyle  Antalya Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan Gönen’in bileklerini kestiği ve kurtarılamadığı aktarıldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Gönen, 10 bebeğin ölümünden sorumlu tutuluyordu ve son duruşmada, bir bebeğin mesai bitimi öncesi ölmesini istediğini soğukkanlı şekilde anlatmıştı.

10 bebeğin ölümüne neden olduğu için yargılanan sanık İlker Gönen, Antalya Yüksek Güvenlik Cezaevi’nde 29 Ekim’den bu yana tutuklu bulunuyordu. Gönen’in çay bardağı ile bileklerini kestiği ve müdahaleye rağmen kurtarılamadığı belirtildi. İlk gelen bilgilere göre, Gönen’in sağ bileğinde derin kesik izi, sol bileğinde ise küçük kesik izi vardı. Gönen’in yanlız kaldığı odasında intihar girişimi sonrası butonu basarak görevlileri çağırdığı, yapılan ilk müdahelenin ardından ambulansla hastaneye götürülürken yaşamını yitirdiği belirtiliyor.

SOĞUKKANLI ANLATIMLARI VARDI

Gönen, son duruşmada, bir bebeğin ölümüne ilişkin sorgulanırken, soğukkanlı şekilde, bir başka doktorun mesaisinin bitmesinden önce ölmesini istediğini kabul etmişti. Duruşma tutanaklarında bu durum şöyle yer aldı: 

“Sanık Doktor İlker Gönen’e tape kayıtlarındaki bir bebek hakkında “Ex oluyorsa Dursun (Dr. Dursun Eryılmaz) çıkmadan olsun” ifadeleri soruldu. Gönen, “Bebeğin durumu kötüydü zaten, vefat edeceğini anladık. Umarım Dursun Bey çıkmadan eder, daha fazla acı çekmeden” düşüncesiyle bu ifadeyi kullandığını söyledi.”

Gönen,  mahkemede kendisini tanıkırten, “Kuleli Askeri Lisesi mezunuyum. 2009 yılında tabip üsteğmen olarak görev yaptığım zaman askeriyeden ayrılmam nedeniyle 6 ay Silivri Cezaevinde hükümlü olarak kaldım. Bunun dışında hakkımda herhangi bir yakalama ve cezai işlem olmamıştır.” ifadesini kullanmıştı.  Yaklaşık 6 yıllık olan Medisense isimli şirkette bir yıla yakın bir süre çalıştığını ve ortada bir örgüt olmadığını ifade eden Gönen, dosyadaki tape kayıtlarının çok büyük bir kısmının danışman doktor olması sebebiyle tıbbi sorular veya sevk olunacak hastanın nereye sevk olacağıyla ilgili olduğunu ileri sürdü. 

Örgütün iki numaralı ismi olarak yargılanan İlker Gönen için 582 yıla kadar hapis cezası isteniyordu.

İLKER GÖNEN KİMDİR? 

Doktor İlker Gönen, yenidoğan çetesi olarak bilinen örgütünün iki numaralı ismi olmakla suçlanıyordu. 

Fezlekeye göre, Medisense Sağlık Hizmetleri Şirketi sahibi Dr. Fırat Sarı, Dr. İlker Gönen ile birlikte İstanbul içerisinde birçok özel hastanenin yenidoğan yoğun bakım ünitesini işletmek amacıyla aldı. Fırat Sarı daha sonra da, kendisine bağlı sağlık çalışanlarını anlaştıkları hastanelerin yenidoğan birimlerine yerleştirdi. Şebekenin sağlık çalışanları, 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir, 112 Acil Çağrı Merkezi hasta sevklerini yapan Fehmi Alperen, il dışı hasta sevklerini yapan Serdar Yüksel ve o dönemde Esenyurt Belediye Başkanlığı Sağlık Hizmetlerinde çalışan Renas Kılıç aracılığıyla, devlet hastanelerinde ya da farklı özel hastanelerde doğup tedavisinin yoğunluktan dolayı başka hastanelerde yapılması uygun görülen bebek hastaları tespit etti. Fezlekedeki suç örgütü şemasında, örgüt elebaşı, yöneticileri ve üyelerinin isimlerine yer verildi. Şemaya göre, suç örgütünün elebaşılığını Fırat Sarı’nın yaptığı, İlker Gönen ve Gıyasettin Mert Özdemir’in ise yönetici olduğu belirtilen fezlekede, örgütün üyelerinin ise Renas Kılıç, Serdar Yüksel, Fehmi Alperen, Hakan Doğukan Taşçı, Hasan Basri Gök, Deniz Korkmaz, Enes Kaan Bölükbaşı, Hüseyin Günerhan, Sümeyye Nur Arslan, Cansu Akyıldırım ve Mehtap Sayar olduğu aktarıldı.

Doktor Fırat Sarı, yenidoğan çetesinin lideri olarak yargılanıyor.

YENİDOĞAN ÇETESİ NEDİR?   Yenidoğan bebeklerin bazıları, doğumdan sonra yoğun bakıma ihtiyaç duyuyor. Çete, bu durumu fırsat bilerek, bebeklerin yoğun bakım gereksinimi paraya çevirmeye başladı. Bebek yoğun bakım ünitesi olmayan hastanelerle anlaşma yaptılar. Çete üyeleri kendileri için de bebek bakım için tesisler kurdu veya kiraladı. Bebekler, uygun sağlık hizmeti alacakları hastanelere değil, 112 Acil Servisi ile ortak çalışan şüphelilerin seçtiği ve “örgüt adına kârlı görünen” hastanelere gönderiliyordu. İddianameye göre, çetenin asıl amacı bebeklerin iyileştirilmesinden ziyade daha çok para kazanmaktı. Fakat enfeksiyona açık bir ortam olan yenidoğan ünitelerine yatırılan bebeklerden bazıları, normalden daha uzun süre yatılı kaldıkları veya hiç gereksinim yokken bu bölüme yönlendirildikleri için hayatını kaybetti. Şüpheliler ayrıca, usulsüz bir şekilde hastanedeki ilaçları satarak maddi kazanç elde ediyordu.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

ABD Başkanı Trump, Müslüman liderlerle bir araya geldi

Yayımlandı

üzerinde

Tarih: 23 Eylül 2025
Saat: 14:30 ET / 21:30 Türkiye Saati (TSİ).
Okuma süresi: ~4 dakika (Yaklaşık 680 kelime → 680 ÷ 200 = 3.4 → yuvarlandı 4 dk)

ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (UNGA) çalışmaları kapsamında New York’ta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Mısır, Ürdün, Türkiye, Endonezya ve Pakistan gibi ağırlıklı Müslüman nüfusa sahip ülkelerin liderleri/temsilcileriyle bir araya geldi. Toplantının ana gündemi Gazze’deki insani krizin sona erdirilmesine yönelik ABD’nin önerileri ve savaş sonrası yönetim planı oldu.

Haber Detayı

Başkan Trump, Genel Kurul’un yoğun programı içinde düzenlenen çok taraflı görüşmede bölge liderlerine ABD’nin Gazze için hazırladığı çerçeveyi sundu. Beyaz Saray sözcüsü toplantının “çok önemli ve odaklı” bir görüşme olduğunu belirtirken, görüşmeye katılan ülkelerden bazıları olası bir istikrar güçüne katkı sunma seçeneklerini değerlendirdiklerini dile getirdi.

Toplantıda öne çıkan ana başlıklar şunlardı:

  • Ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması hedefleri.

  • İsrail’in ileride Gazze’den çekilmesi ve çatışma sonrası güvenliğin sağlanması için bölgesel katkılar (barış gücü, lojistik ve finansal destek).

  • Gazze’de yönetim yapısına ilişkin öneriler: Trump’ın sunmayı planladığı çerçeve, Hamas’ın dışlanması ve yerel yönetim/uluslararası kurumların rolü üzerine kurulu olduğu bildirildi.

Katılımcılar ve format

Beyaz Saray’ın açıklamalarına göre toplantıya Türkiye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Mısır, Ürdün, Endonezya ve Pakistan temsilcileri davet edildi. Görüşme, BM Genel Kurulu’nun yan etkinliği formatında, çok taraflı ama sınırlı sayıda katılımcıyla gerçekleştirildi. Bazı kaynaklar, toplantının Trump tarafından bölgesel destek toplamak ve Gazze sonrası döneme dair “konturlar” çizmek amacıyla planlandığını aktardı.

Ne önerildi / Ne tartışıldı?

Medya raporlarına göre Trump, Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi, rehinelerin serbest bırakılması, İsrail’in adım adım geri çekilmesi ve savaş sonrası bir istikrar mekanizmasının kurulmasına ilişkin ilkeler sundu. Önerilerde Hamas’ın güvenlik rollerinden arındırılması ve geçici yönetimin bölgesel/uluslararası aktörlerle koordine edilmesi vurgulandı. Bu çerçeve, bazı Arap liderlerin desteğini almak için özellikle finansman ve sahada güvenlik katkıları talep ediyor.

Uluslararası Tepkiler ve Olası Sonuçlar

Toplantı, dünya kamuoyunda geniş yankı uyandırdı: Bazı Batılı ve bölgesel aktörler öneriyi tartışmaya açık bulurken, insan hakları örgütleri ve Filistin tarafı seçeneklerin ayrıntılandırılmasını, particularly sivil nüfusun korunmasına dair somut garantiler istemekte. Uzun vadede bu tür bir çok taraflı yaklaşımın başarılı olması, tarafların sahada uygulanabilir güvenlik düzenlemelerinde ve siyasi meşruiyette anlaşıp anlaşmamasına bağlı.

Arka plan (kısa)

Gazze’deki çatışma, Ekim 2023’ten beri büyük insani yıkıma yol açtı; milyonlarca insan yerinden edildi, altyapı ciddi biçimde zarar gördü ve çok sayıda sivil hayatını kaybetti. Uluslararası çağrılar, insani yardımların ulaştırılması ve kalıcı bir ateşkes yönünde artıyor; Trump’ın bu toplantıdaki hedefi bölgesel aktörlerle koordinasyon sağlayarak somut bir yol haritası ilan etmekti.

Okumaya Devam Et

Gündem

İstanbul’da korkunç olay: Elleri ve ayakları bağlandı, döve döve öldürüldü

Yayımlandı

üzerinde

Tarih: 23.09.2025
Saat: Olay bildirimleri saat ~16:00 civarında alındı.
Okuma süresi: 2 dakika

DHA

İstanbul Başakşehir’de bir iş yerinde çalışan yabancı uyruklu bir kişi, elleri ve ayakları bağlanmış şekilde ağır şekilde darbedildi. Olay sonrası sağlık ekipleri tarafından hastaneye kaldırılan N.P. adlı kişi yapılan tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. Polis ekipleri olay yerinde 4 kişiyi gözaltına aldı; soruşturma başlatıldı.


Olayın ayrıntıları

  • Olay, Ziya Gökalp Mahallesi, Aymakop (Ayakkabıcılar) Sanayi Sitesi’ndeki bir dükkânda meydana geldi. Görgüye göre saat 16.00 civarında dükkandan gelen sesleri duyan çevredekiler durumu 112’ye bildirdi.

  • İlk tespitlere göre, dükkanda çalışan yabancı uyruklu N.P.’nin iş yerine ait olduğu ileri sürülen bazı evrakları aldığı görüldü; bu durumu fark edenlerin iş yeri sahibine haber verdiği, kısa süre sonra iş yeri sahibinin akrabaları olduğu belirtilen Y.K.A., K.Ç., C.Ç. ve R.K. isimli kişilerin dükkâna geldiği bildirildi.

  • Polis olay yerine intikal ettiğinde N.P.’nin elleri ve ayaklarının plastik kelepçe ile bağlı olduğu, ağır şekilde darbedildiği ve bir şüphelinin elinde bıçak bulunduğu görüldü. Polis ekipleri müdahale ederek 4 kişiyi etkisiz hale getirip gözaltına aldı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan N.P., doktorların müdahalesine karşın kurtarılamadı.


Soruşturma ve yetkililerin açıklamaları

Olayla ilgili Cumhuriyet Savcılığı ve polis ekipleri inceleme başlattı. Olay yeri inceleme ekipleri dükkânda delil toplama çalışması yürüttü. Gözaltındaki şüphelilerin sorgusu ve olayın detayları hakkındaki soruşturma sürüyor; resmi makamlar tarafından yapılacak adli süreç ve açıklamalar takip ediliyor.

Okumaya Devam Et

Gündem

Yayımlandı

üzerinde

FATİHDOGANMEDYA HABER

SAAT:22.30

Kaynak : AI Jazeera

 

İsrail eşimi öldürdü. Şimdi tek başıma, asla babası olmayacak bir oğul yetiştiriyorum.

‘Gazze’de savaş, bombaların yapısında bitmeyecek. İçimizden bize zarar verme devam ediyor… Kocam bir İsrail hava saldırısında öldürüldü… O sırada dört aylık hamileydim.’

Çocuğum Malik’in babasının sevgisini asla tadamayacağı düşüncesi, içimde sürekli ve giderek büyüyen bir acının kaynağıdır.

Gazze’de savaş, bombalar durduğunda bitmeyecek. İçimizden acı çekmeye devam edecek, geride derin yaralar bırakacak; can kayıplarına veya haberlere yansımayan yaralar.

Ailem için bu gerçeğin en acımasız hatırlatıcılarından biri, en küçük oğlum Malik. Bir yıl dört aylıkken babasını hiç görmedi. Babası ve eşim Anas, Gazze’de serbest gazeteci olarak çalışırken bir İsrail hava saldırısında öldürüldü. O sırada dört aylık hamileydim.

Soykırım başlamadan hemen önce hamile olduğumu öğrendiğimde Anas çok sevindi. Akşamlarımızı kendimiz ve çocuklarımız için bir gelecek kurmanın, yeni bir yuva kurmanın, eğitimimize devam etmenin hayalini kurarak geçirdik; o doktora yapacaktı, ben de yüksek lisans. Bebek isimlerini konuştuk ve eğer bebek erkek olursa adının Malik olacağı konusunda anlaştık. Kız isminde hiç karar kılmadık.

İsrail sadece kocamı ve birlikte yaşlanma hayalimi elimden almakla kalmadı, aynı zamanda Gazze’deki suçlarını ifşa etmeye adanmış bir sesi de susturdu. Ölümünden sonra birçok kişi bebeğe onun adını vermem için ısrar etti ama veremedim. Enes’in kendi seçimine saygı göstermek istedim, bu yüzden ona Malik adını verdim.

Savaş hayatımızı altüst etmeden önce, Anas kendini babalığa adamıştı. Şimdi üç yaşında olan ilk oğlumuz İbrahim’e sadece bir baba değil, aynı zamanda daimi bir arkadaştı. İkisinin birlikte çekilmiş sayısız fotoğraf ve videosu var elimde: Anas onu beslerken, namaza götürürken, işe taşırken. Üniversite derslerine gittiğimde Anas gururla İbrahim’le evde kalır, sabır ve özveriyle ona bakardı.

O anılar artık paha biçilmez hazineler. İbrahim, babasının sevgisinin, yokluğuna dayanamayacak kadar zorlaştığı her an başvurabileceği canlı bir hatırasına sahip. Babasının gülümsemesini izleyebiliyor, kahkahasını duyabiliyor ve savaş onu alıp götürmeden önceki anlarda varlığını hissedebiliyor.

Malik ise babasının yokluğunda doğmuş. Ne bir fotoğrafı, ne bir videosu, ne de babasının yüzünün gözleriyle buluştuğu bir anı var. Bu dünyaya, yalnızca hikâyelerin doldurabileceği bir boşlukla geldi. İbrahim’in babasıyla olan fotoğraflarına her baktığımda, kalbim biraz daha kırılıyor. Sadece Enes’in gitmesi yüzünden değil, Malik’in mirasının da boşluk olması yüzünden.

Hiç tanımadığı bir babadan nasıl güç bulacak? Tek bir anı bile olmadan nasıl direnç kazanacak? Elbette ona, Anas’ın daha doğmadan önce bile onu nasıl özlediğini, onu nasıl kucağına almayı hayal ettiğini ve onun için parlak bir gelecek planladığını anlatacağım. Ama kelimeler tek başına bir babanın kucağının somut rahatlığının, sesinin sıcaklığının veya elinin dokunuşunun yerini tutamaz.

Bizim hikâyemiz bir istisna değil. Gazze’de binlerce çocuğun yaşadığı daha geniş bir gerçekliğin parçası. Yetim doğan veya erken yaşta annelerini ya da babalarını kaybeden çocuklar, en temel haklarından mahrum bırakılıyor: kendilerini dünyaya getiren insanların anılarını hatırlamak. Bunlar yalnızca kişisel hikâyeler değil, her geçen gün derinleşen kolektif bir yara. İsrail işgali, yaşayanları öldürmekle kalmıyor; gelecek nesillerin hafızasını, bağlarını, hatta tek bir görüntü veya anlık anı bile çalıyor.

Bu soykırım savaşının gizli vahşeti işte budur: Sadece öldürmekle kalmaz, aynı zamanda anılarımızı da çalar. Bizi hayatta kalmak için verdiğimiz mücadele kadar amansızca anılarımız için de savaşmaya zorlar. Malik gibi çocuklar için, ebeveynlerinin hayatlarının silinmesine direnmek için, hikâyelerden bir araya getirilmiş, uydurulmuş bir hafıza gerekir.

Bu hikâyeyi kederde boğulmak için değil, oğullarım için saklayabildiğim parçaları saklamak için yazıyorum. Yazıyorum çünkü susturulup silindiğimiz bir zamanda, yazmanın kendisi direnişe dönüşüyor.

Belki de bu sözler Malik’e babasına bağlayan bir şey verir. Belki de dünyanın dikkatini çeker, harekete geçmesini sağlar, oğlum gibi çocukları ebeveynlerinden uzakta zor durumda bırakan katliamları durdurur.

Bu makalede ifade edilen görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nın editoryal duruşunu yansıtmayabilir.

 

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar