Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Gündem

Yer: Aksaray — Bilim kurgu filmlerini aratmayan modifiye araç: “Tek depoyla 3 bin kilometre gidiyor

Yayımlandı

üzerinde

FatihDoğanMedya için hazırlanmıştır — Aksaray, 19 Ağustos 2025 

Özet (Meta Description): Aksaray’da otomobil tutkunu Fatih Mutlu’nun 6 ayda tamamladığı modifiye araç, 500 litre yakıt deposu sayesinde tek depoyla 3.000 km iddiasıyla dikkat çekiyor. Araçla ilgili teknik iddialar, testler ve trafikteki yasal/ güvenlik boyutu haberimizde.


Aksaray’da otomobil tutkunu Fatih Mutlu (50), 1991 model aracını baştan aşağı modifiye ederek bilim kurgu filmlerini andıran bir görünüme ve iddialı teknik özelliklere kavuşturdu. Mutlu’nun araç için verdiği bilgilere göre modifikasyon; motor ve şasi genişletme, güçlendirme ve 500 litre kapasiteli ekstra yakıt deposu kurulmasını kapsıyor. Mutlu, aracın tek depoyla yaklaşık 3.000 kilometre yol alabildiğini söylüyor.

Sahadaki testler ve sahibinin açıklamaları

Mutlu, aracın yapımını yaklaşık 6 ay içinde tamamladığını, test sürüşlerini belirlediği güzergâhlarda yaptığını ve aracın trafikte kullanımında şu ana kadar bir sorun yaşamadığını belirtti. İddialar arasında aracın “4 bin motor gücü” değerine sahip olduğu ve saatte 350–400 km hız yapabilecek kapasitede olduğu yer alıyor; kendisi ileride Osman Gazi Köprüsü gibi güvenli bir ortamda hız testleri yapmak istediğini söyledi. Mutlu ayrıca aracı tamamladıktan sonra emniyet veya Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hediye etmeyi planladığını belirtti.

Teknik iddiaların kısa analizi

Mutlu’nun verdiği temel rakamlar (500 litre depo, tek depoyla 3.000 km) basitçe hesaplandığında şu sonucu verir:

  • 500 litre / 3.000 km = 0,1667 litre/km16,67 litre/100 km yakıt tüketimi anlamına gelir. (Basit aritmetik sonucu)

Bu tüketim, normal otomobiller için yüksek bir değer olsa da aracın modifiye, yüksek performanslı ve ağırlaştırılmış bir yapı olduğunda gerçekçi olabileceği not edilmelidir. Öte yandan araç sahibinin iddia ettiği “4.000 motor gücü” ve 350–400 km/s gibi rakamlar olağan otomotiv parametrelerinin çok ötesindedir; bağımsız teknik doğrulama (dyna testleri, TSE/uzman raporu vb.) olmadan bu tür iddiaların kesin kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca yüksek güç ve hız testlerinin güvenlik açısından kontrollü pistlerde ve uzman ekip gözetiminde yapılması gerekir.

Trafik ve yasal boyut

Haber kaynaklarına göre Mutlu, araçla trafikte bulunduğu sırada daha önce trafik ekipleri tarafından idari para cezası uygulandığını aktardı. Türkiye’de yapılan kapsamlı modifikasyonların (şasi, motor değişikliği, ekstra yakıt tankı vb.) trafiğe uygun hale getirilmesi, muayene ve tescil süreçlerine tabi olabilir; bu tip işlemler için ilgili kurum/kurallarla uyumluluk önem taşır. Haberlerde yer alan bilgi ve görüntüler şu an için araç sahibinin beyanlarına dayanıyor; resmi kayıtlarda veya TSE/Karayolları yetkililerince yapılmış bir onay haber kaynaklarında yer almıyor.

Görgü tanıkları ve bölge tepkisi

Aksaray’da araç görenlerin şaşkınlıkla baktığı, sosyal medyada ve yerel platformlarda ilgi çektiği bildirildi. Fotoğraf ve galerilerle paylaşılan görüntülerde aracın dış görünümü ve şasi/motor bölgesindeki ciddi değişiklikler dikkat çekiyor. Haber ajanslarının çektiği fotoğraflar da kamuoyuna yansımış durumda.

Uzmanlardan (genel) dikkat uyarısı

  • Herhangi bir modifiye işleminde güvenlik, fren/şasi dayanımı, yol tutuşu ve aydınlatma/işaretleme standartlarına uyum önceliklidir.

  • Yüksek kapasiteli yakıt tankları kurulurken sızdırmazlık, yangın riski, bağlantı güvenliği ve araç ağırlığının akslara etkisi mutlaka hesaplanmalıdır.

  • Yüksek hız testleri lisanslı pistlerde ve uzman ekip gözetiminde yapılmalıdır; aksi halde hem araç sahibinin hem de trafikteki diğer kullanıcıların güvenliği tehlikeye girer.

(Bu bölüm genel güvenlik ve trafik ilkeleri temelinde hazırlanmıştır; araçla ilgili spesifik teknik inceleme haberimizde yer almadığından bağımsız uzman raporu gereklidir.)

Sonuç ve takip

Fatih Mutlu’nun Aksaray’daki çalışması, modifiye meraklıları ve yerel halk arasında geniş ilgi çekti. Ancak teknik iddiaların kesinleşmesi için bağımsız test ve muayene sonuçları bekleniyor. FatihDoğanMedya olarak gelişmeleri takip edip, yetkili kurumların ve bağımsız otomotiv uzmanlarının raporları yayınlandıkça okuyucularımızla paylaşacağız.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Yeni trafik cezaları bu hafta Meclis’e geliyor — TBMM gündeminde “caydırıcı” düzenleme

Yayımlandı

üzerinde

Yeni trafik cezaları bu hafta Meclis’e geliyor — TBMM gündeminde “caydırıcı” düzenleme

Yayın: 12 Ekim 2025, 11:00 (TSİ)
Okuma süresi: 4 dakika
Yazar: FatihDoğanMedya Haber Merkezi

AKP tarafından hazırlanan ve Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklik öngören kanun teklifi bu hafta TBMM gündemine geliyor. Teklif; hız, plaka, cep telefonu kullanımı, “dur” ihtarı ve olay yerini terk gibi ihlaller için yüksek idari para cezaları, bazı hallerde ehliyet el koyma ve trafikten men cezaları ile hapis öngörüyor. Haberimiz teklifin ana maddelerini, muhtemel yaptırımları ve süreci açık, doğru şekilde aktarıyor.

AKP tarafından hazırlanan ve Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklik öngören kanun teklifi Meclis’e sunuldu; teklifin Genel Kurul’da bu hafta gündeme alınması bekleniyor. Düzenleme, trafik güvenliğini artırmayı hedefleyen “büyük ceza artışları” ve yeni cezai yaptırımlar içeriyor.

Teklifin öne çıkan maddeleri (kısa ve net)

  • “Dur” ihtarına uymama: Teklife göre dur ihtarına uymayan sürücülere idari para cezası uygulanacak; bazı haber kaynakları 200.000 TL civarında bir üst sınırdan söz ediyor.

  • Plaka ile oynama / okunamayan plakalar: Plakasını okunmayacak veya farklı okunacak şekilde değiştirenlere çok yüksek para cezası ve aracın trafikten men edilmesi öngörülüyor. Bazı kaynaklar rakamların yüz bin TL’yi aşabileceğini bildiriyor.

  • Cep telefonuyla araç kullanma: Seyir halinde cep/araç telefonu veya benzeri iletişim cihazları kullanımı için yeni ve artırılmış para cezaları konuyor (örneğin 5.000 TL düzeyinde bildirimler var).

  • Yarış/tehlikeli sürüş: Trafikte yarış düzenleyen sürücülere çok yüksek idari para cezaları (örneğin onbinler-lak seviyesinde) ve uzun süreli sürücü belgesi geri alma cezaları öngörülüyor

  • Ölümlü/yaralanmalı kazada olay yerini terk: Teklifte olay yerini terk eden sürücüler hakkında daha ağır yaptırımlar — hem idari hem de adli yaptırımlar (hapis öngörüsü) — yer alıyor.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yaptığı açıklamalara göre teklifin amacı “caydırıcılığı artırmak” ve yerleşim yerlerindeki can kayıplarını azaltmak; buna göre barem (kademeli) bir yaptırım sistemi getiriliyor.

Neden geliyor? Hedefler ve gerekçe

Hükümet kaynakları ve Bakanlık açıklamaları, Türkiye’de trafik kaynaklı can ve mal kayıplarını azaltma hedefiyle teklifin hazırlandığını belirtiyor. Bakanlık verilerine atıfla yerleşim içi kazaların oranı ve hızın etkisi gibi göstergeler öne çıkarılıyor; düzenleme, hız, dikkatsizlik ve tehlikeli davranışlara karşı daha sert yaptırımlar getirerek “caydırıcılığı” yükseltmeyi hedefliyor.

Süreç: Meclis’te ne olacak?

Teklif TBMM’ye sunuldu ve komisyondan geçmesi halinde Genel Kurul’da görüşülecek. Haber kaynakları teklifi bu hafta Meclis gündemine alacağını bildiriyor; tasarı kabul edilirse yayımlanma ve yürürlüğe giriş tarihleri izlenecek. Yasama sürecinde madde değişiklikleri, muhalefet itirazları veya komisyonda eklemeler olabilir — bu nedenle kesin uygulama tarihleri ve ceza miktarları kanunun son metnine göre netleşecek.

Vatandaşları ve sürücüleri neler bekliyor?

  • Cezalarda büyük artışlar olabileceği için kurallara uymak maliyeti düşürecek; özellikle hız, dur ihtarı, plaka müdahalesi ve telefon kullanımı konularında dikkat şart.

  • Bazı maddelerde ehliyetin uzun süre geri alınması, aracın trafikten men edilmesi ve ağır para cezaları gündemde — bu da hem bireysel hem ticari sürücüleri doğrudan etkileyebilir.

Uzman yorumu (kısa)

Trafik güvenliği uzmanları ve hukukçular, ağırlaştırılmış cezaların kısa vadede davranış değişikliği yaratabileceğini ancak eğitim, altyapı, denetim teknolojileri ve adli süreçlerin eş zamanlı yürütülmesinin etkili olacağını belirtiyorlar. Teklifin meclis sürecinde teknik düzeltmeler ve uygulanabilirlik değerlendirmeleri göreceği değerlendirmesi yaygın. (Kaynak: Bakanlık açıklamaları ve gazeteci değerlendirmeleri).

Okumaya Devam Et

Gündem

Yayımlandı

üzerinde

Gazze’deki bombalar durduğunda, asıl acı başlar

KÖŞE YAZISI : FATİHDOGAN

Ateşkes, Gazze’nin en derin yaralarını, savaşın sadece gömdüğü kederi, kaybı ve bitkinliği gözler önüne seren bir sessizliği beraberinde getirdi.

 

Perşembe sabahı, Başkan Donald Trump, ABD’nin Mısır, Türkiye ve Katar ile birlikte çalışarak Gazze için nihayet bir ateşkes anlaşmasına vardığını duyurdu. Bir an için Gazze’nin uzun kâbusu sona eriyormuş gibi göründü.

Ancak ateşkes barış getirmedi; sadece acıyı daha sessiz, daha sinsi bir hale getirdi ve enkazın gerçek hasarı Gazze’nin yorgun ruhuna yerleşmeye başladı. Yıllardır süren amansız bombardıman, hiçbir yabancının silemeyeceği bir korku ve yürek burkan bir acı yaratmıştı.

Bombalama ve neredeyse tam bir yıkımla geçen o iki acımasız yıl boyunca, Gazze’deki herkes tek bir şeye odaklanmıştı: Hayatta kalmak. Her dakika mücadele ediyor, yıkılmamak, aç kalmamak veya öldürülmemek için çabalıyorduk. Hayat, bitmek bilmeyen bir terör döngüsüne ve bir sonraki saldırıyı beklemeye dönüşmüştü. Kimsenin yarını hayal etme, hatta kaybettiğimiz insanlar için yas tutma lüksü yoktu. Eğer bir sığınak varsa, ki bu büyük bir “eğer”di, amaç sadece bir parçalanmış sığınaktan diğerine, bir ipliğe tutunarak geçmekti. Ölümün her an gelebileceği gerçeğinin bu sürekli farkındalığı, her günü bir hayatta kalma eylemine dönüştürdü.

Sonra, patlamalar nihayet dindiğinde, daha sessiz bir acı çöktü: Kaosun içinden geçmek için gömdüğümüz tüm keder. Neredeyse herkesin birileri elinden alınmıştı ve o kenara itilmiş anılar, nefesimizi kesen bir güçle geri geldi. Roketler susar susmaz, insanların göğüslerinde yas, geçmişe dönüşler ve amansız zihinsel ızdırapla dolu yeni bir savaş başladı. Yüzeyde savaş bitmiş gibi görünüyordu, ama bitmemişti. Durum bundan çok daha karmaşıktı. Bombardıman dindiğinde bile, duygusal yaralar kanamaya devam etti.

Gürültü nihayet dindiğinde, insanlar kendilerini görmezden gelmeye zorladıkları soruları sormaya başladılar. Cevapları zaten biliyorlardı – kim gitmişti, kim geri dönmeyecekti – ama kelimeleri yüksek sesle söylemek, gerçeği gerçeğe dönüştürdü. Ardından gelen sessizlik, hayatta kaldıkları herhangi bir patlamadan daha ağırdı. Bu sessizlik, gerçeğin kaçınılmazlığını ortaya koydu. Kaybın kalıcılığını ve kaybolan şeyin boyutunu gözler önüne serdi. Her yerde delikler vardı; evlerde, sokaklarda, kalplerde ve onları doldurmanın bir yolu yoktu.

Gazze halkı, ateşkes haberi geldiğinde rahat bir nefes aldı, ancak önümüzdeki günlerin savaşın kendisinden daha fazla acı verebileceğini biliyorlardı. Haritadan silinmişlik hissiyle geçen 733 günün ardından, gözlerinin ardındaki yaşlar nihayet akmaya başladı ve gömülü acının her zerresini de beraberinde taşıdı. Her gözyaşı, katlandıkları şeyin kanıtıydı. Ateşkesin acıyı sona erdirmediğini, sadece farklı bir tür azaba kapı araladığını hatırlatıyordu.

Silahlar sustuğunda, Gazze halkı yıkımın tüm boyutlarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Yüzlerinde görebiliyordunuz – şok, öfke, keder – ateş altında geçen yılların ağırlığı.

Bir zamanlar hayatla uğuldayan yollar sessizliğe gömülmüştü. Ailelere ev sahipliği yapan evler toza dönüşmüş, çocuklar harabelerde dolaşıp büyüdükleri sokakları tanımaya çalışıyordu. Her yer, her şeyi yutan bir boşluk gibiydi; bastırılmış keder patlayıp herkesi çaresizlik içinde çırpınırken. İşgalciler, saldırı sırasında Filistinlilerin yas tutmak için bile durmalarına izin vermemişti. Ancak ateşkesle birlikte, gerçekte ne kadar çok şeyin kaybedildiği, sıradan hayatın nasıl silindiği dayanılmaz bir şekilde fark edildi. Sevdiklerinin yokluğuyla yüzleşmek, silinmeyecek yaralar bıraktı ve sonunda gözyaşları döküldü. O gözyaşları, hatırlanan her şeyin tüm ağırlığını taşıyarak bitkin yüzlerden ve kırık kalplerden aşağı aktı.

Acı çeken sadece zihinleri değildi. Filistinlilerin fiziksel ve sosyal dünyası da harabeye dönmüştü. Bombardıman hafiflediğinde, insanlar derme çatma çadırlarından sürünerek çıktıklarında evlerini ve kasabalarını moloz yığınına dönmüş halde buldular. Bir zamanlar huzur veren yerler yok olmuş, bir zamanlar hayat dolu olan sokaklar artık enkaz yığınlarına dönüşmüştü.

Aileler, eski yaşamlarının izlerini, kaybolmuş yolları ve tabelaları, hâlâ enkaz altında kalmış akrabalarını bulmak için enkazın arasında çaresizce kazıyorlardı. Enkazın ortasında şu sorular beliriyordu: Bundan nasıl yeniden inşa edeceğiz? Nerede bir umut ışığı bulabiliriz? Koca bir dünya yerle bir olmuşken, nereden başlamalı? İsrail’in stratejisi açıktı ve sonuçları apaçık ortadaydı. Bu bir kaos değildi; Gazze’yi çorak bir araziye çevirmek için kasıtlı bir çabaydı. Hastaneleri, okulları ve su şebekelerini -hayatta kalmanın temellerini- vurarak amaç, yaşamı mümkün kılan şeyi paramparça etmekti. Bu grevler her şeye sızan bir umutsuzluk ekti, topluluk bağlarını kopardı, güveni aşındırdı ve aileleri kendilerini yok etmek için kurulmuş bir sisteme dayanıp dayanamayacaklarını sorgulamaya zorladı.

Yıkım, tuğlalardan ve bedenlerden daha derinlere işledi. Ölümün sürekli gölgesi, her yere düşebilen bombalar ve psikolojik yıkım, korkuyu sıradan, umudu aptalca kıldı ve toplum çözülmeye başladı. Çocuklar öğrenmeyi bıraktı, para kayboldu, sağlık çöktü ve toplulukları bir arada tutan kırılgan tutkal çözüldü. Filistinliler sadece her gün hayatta kalmak için mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda geleceklerinin yavaş yavaş çürümesiyle de mücadele ediyorlardı; bu, zihinlere ve ruhlara nesiller boyu kazınacak bir hasardı.

Okumaya Devam Et

Gündem

Rojin Kabaiş soruşturmasında çarpıcı gelişme: Vücudunda 2 ayrı erkeğe ait DNA tespit edildi

Yayımlandı

üzerinde

Rojin Kabaiş soruşturmasında çarpıcı gelişme: Vücudunda 2 ayrı erkeğe ait DNA tespit edildi

Tarih: 11 Ekim 2025 · Saat: 16:30 (TSİ) · Okuma süresi: 3 dakika

Van’da geçen yıl kaybolan ve daha sonra göl kıyısında ölü bulunan üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş olayına ilişkin İstanbul Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından hazırlanan rapor soruşturma dosyasına girdi. Raporda, genç kadının vücudunda iki ayrı erkeğe ait DNA örneği tespit edildiği belirtildi; bir örneğin göğüs (sternal) bölgesinde, diğerinin ise vajinanın iç kısmında bulunduğu ifade ediliyor. Bu bulgu, soruşturmada cinsel saldırı ihtimalini gündeme getirdi.


Detaylar

  • ATK raporu dosyaya girdi: İstanbul Adli Tıp Kurumu Biyolojik İhtisas Dairesi tarafından hazırlanan raporun 10 Ekim itibarıyla soruşturma dosyasına konduğu bildirilmiştir.

  • Tespit edilen DNA örnekleri: Avukatlar ve baro temsilcilerinin açıklamasına göre raporda, Rojin Kabaiş’in vücudunda iki ayrı erkeğe ait DNA bulunduğu; bu DNA’lardan birinin göğüs/sternal bölgesinde, diğerinin ise vajinanın iç bölgesinde tespit edildiği ifade edildi. Bu bulgu, dosyada şimdiye kadar öne sürülen “intihar” iddialarına karşı yeni soru işaretleri oluşturdu.

  • Barolar ve aile tepkisi: Diyarbakır ve Van baroları ile Kabaiş ailesinin avukatları, raporun dosyaya girmesinin ardından ortak açıklama yaparak ATK hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ve soruşturmanın etkin yürütülmediğini savundular. Avukatlar, bulguların cinsel saldırı olasılığını gündeme getirdiğini belirtti.

  • Önceki otopsi ve soru işaretleri: İlk otopsi raporlarında ölüm nedeni olarak boğulma belirtilmişti; ancak son ATK bulguları ve raporun bazı ayrıntılarının kamuoyu ile paylaşılmaması aile ve barolar tarafından “soruşturmanın kapatılmaya çalışıldığı” iddialarını güçlendiriyor.

  • Soruşturmanın aşaması: Resmi makamlar tarafından henüz şüpheli veya zanlı olarak açıklanmış isimler bulunmamakta; ATK raporu ve baroların açıklamaları soruşturmanın yönünü değiştirebilecek nitelikte. Yetkililerden gelen resmi bir adli karar ya da iddianameye dair bir duyuru olmadığı sürece, konuyla ilgili haberler sorgulayıcı ve hukuka uygun bir dille aktarılmaya devam edecektir.


Avukatların ve sivil toplumun çağrısı

Rojin Kabaiş davasını takip eden baro ve kadın örgütleri, adli bulguların kamuoyu ile şeffaf paylaşılmasını, delillerin titizlikle incelenmesini ve eğer deliller cinsel saldırıya işaret ediyorsa fail/faillerin adli sürece hızla dahil edilmesini talep etti. Aile de “gerçeğin ortaya çıkarılmasını” istiyor.


Ne anlama gelebilir? (Kısa değerlendirme)

Bu tür DNA bulguları — doğru zincirleme, örneklerin kontaminasyona uğramaması ve laboratuvar prosedürlerinin belgelenmesi halinde — soruşturmanın seyrini kökten etkileyebilir. Ancak kesin suçlamalar için savcılık soruşturması, laboratuvar raporlarının ayrıntıları ve adli tıp uzmanlarının yorumları gereklidir. Basında yer alan bilgiler avukat ve baro açıklamalarına dayanmaktadır; resmi makamların ek açıklamaları beklenmektedir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar