Teknoloji
Yapay zeka ve büyük veri: Google nasıl bir görev üstlendi?

Her gün dakikada yaklaşık 70 uçak havalanıyor. Ve bir uçağın her yerinde veri toplama amaçlı binlerce sensör bulunuyor. En çok sensör uçağın motorunda var. Oradan sağlanan veriler güvenlik anlamına geliyor.
Ayrıca koltuklarda, koridorda, havalandırma sisteminde, mutfakta, gösterge panellerinde de azımsanmayacak sayıda sensör bulunuyor.
1 saat süren bir yolculukta bu sensörler 1 terabayt veri üretiyor. Bu, bir uçağın; eski adıyla Twitter, yeni adıyla X’in bir günde ürettiğinden çok daha fazla veriyi ürettiği anlamına geliyor.
Böylece her gün havalanan 100 bin uçak; hava durumu, motor performansı, yakıt ekonomisi, yolcuların ortalama ağırlıkları, yol boyu içilen kahve sayısı gibi milyonlarca hatta milyarlarca veriyle dönüş yapıyor. Ya dünyanın diğer alanlarında toplanan veri?
Süpermarketlerde, oto yollarda, alışveriş sitelerinde, fabrikalarda, spor salonlarında, okullarda, adliye binalarında, hastanelerde. Aklın almakta zorlanacağı boyutta bir veriden bahsediyoruz.
Bilim adamlarına göre bu yıl 175 zettabayt veri üreteceğiz. Bu veriyi CD’lere aktarsak dünyanın etrafını 22 kez dolaşabiliriz ya da 1 trilyon 750 milyon adet 4K filme eşdeğer bir büyüklükten bahsediyoruz.
Dahası hayatımız her geçen gün ve anda çoğalarak, sürekli veri toplayıp iletiyor… Otonom otomobiller, mobil asistanlar, akıllı telefon, saat ve televizyonlar bu verilerin toplayıcı ve iletenleri…
Uzmanları bu büyük veri işlemeyi nasıl görüyor?
Bernard Marr:
Mobil devrim ve sosyal medya patlaması ile birlikte elimizde aniden işleyebileceğimiz devasa miktarda veri oluştu. Bunun üzerine bulut teknolojisi gelişti; bu, verilerimizi işlemek için uzak bir veri merkezindeki bilgisayarları kullanabileceğimiz anlamına geliyordu. Evdeki bilgisayarlarımızı veya cep telefonlarımızı kullanmak zorunda değildik. Bu, modern yapay zekanın inanılmaz şeyler yapabilmesini mümkün kıldı.
Halil Aksu:
İnternete bağlı olan cihazların hepsi veri üretecek. Bu veriler o meşhur büyük veriyi oluşturuyor; terabaytlar, petabaytlar, zetabaytlar… Ve bununla eğitildi o akıllı büyük dil modelleri. Şu an bayıla bayıla kullandığımız ve aklımıza şaşkınlıkla hayranlıkla izlediğimiz o meşhur üretken yapay zeka araçları, bu verilerle, tüm dijital verilerle eğitildi.
Bir dakikalık süre içinde; 210 milyon e-posta gönderildi. 60 milyon mesaj bir başka kişiye iletildi. 5 milyon kişi Google’da arama yaptı.Bir milyon kişi Facebook’a girdi. 450 saat uzunluğunda video Youtube’a yüklendi, 5,2 milyon video izlendi. Bunca şey sadece 1 dakikada gerçekleşiyor.
Her geçen gün çoğalan bu veriye, “Big Data” yani “Büyük Veri” deniyor…
Büyük Veriyi elde etmek, depolamak ve analiz etmek çok fazla işlemci gücü gerektiriyor.
Yapay zekânın böyle hızlı gelişmesinin ikinci nedeni de işlem gücünde son dönemde kaydedilen devasa ilerleme. Ayrıca verinin bir cihaz yerine “bulutta” depolanabilmesi. Bunlara bir de çiplerin küçülmesi ve güçlenmesiyle birlikte, yapay zeka işlemlerinin akıllı telefon gibi daha küçük cihazlarla gerçekleştirilebiliyor olmasını da eklemek gerekiyor.
Büyük veri, bulut teknolojisi ve güçlü İşlemciler. İşte bu üç alandaki gelişmeler yapay zekayı baş döndürücü bir güç haline getirdi.
60 yılda klavyesi, faresi, ekranı olmayan, sadece hesaplama yapan devasa büyüklükteki bilgisayarlardan, kendi başına öğrenen küçük, kullanımı kolay makinalara geçtik.
Bilim dünyası bu yolculukta çok farklı yapay zeka çeşitlerini hayata geçirdi, yenilerini üretme çalışmalarına da devam ediyor.
Hedefte; insan zekasına benzer şekilde problem çözebilen, bilinç sahibi olanbir genel yapay zeka…
İnsan zekasını da aşan, her türlü bilişsel görevi eksiksiz yerine getirebilen bir süper yapay zeka.Ve empati kurma kabiliyetine sahip, kendine has karakteri olan bir öz-farkındalık Yapay zekası var…
Bernard Marr:
Yapay zekanın öğrenme yöntemlerinden biri de insan davranışlarını taklit etmektir. Örneğin, bir Tesla arabası insanların nasıl sürdüğünü gözlemler ve bunu taklit ederek öğrenir. Ancak en son evrim, bu araçların hepsini bir araya getiren büyük dil modelleridir. ChatGPT ve Google Gemini gibi araçlar, herkesin kullanabileceği ücretsiz hizmetler olarak yapay zekayı hayatımıza soktu. Bu araçlar sorularımızı yanıtlayabilir, metinler, görüntüler, müzik, videolar ve daha fazlasını oluşturabilir. Günümüzde bu sürekli evrim devam ediyor ve gelecekte de artarak sürecek.
Aslında şu anda yapabildiğimiz tek yapay zeka: Sınırlı Yapay Zeka.
Sınırlı yapay zeka; geçmiş verilerden öğrenme yeteneğine sahip ve kararlarını bu öğrenmelere dayanarak verir. En bilenen örneği de otonom sürüş sistemleri. Araçlar yol koşullarını değerlendirir ve daha önce kendisine öğretilen verileri hatırlayarak yeni kararlar alır. Bu sınırlı yapay zekanın ta kendisi. Sınırlı yapay zekayı bir aşama sonrasına götüren gelişme şimdiden hazır. Generative AI, yani Üretken yapay zeka.
Orkun Işıtmak:
Yapay Zeka sorumlu ve doğru kullanıldığında Ben gençliği çok pozitif yönde etkileyeceğine inanıyorum. özellikle yaratıcılık eğlence ve öğrenme alanlarında bir şey yapmak istediklerinde çok daha kolay çok daha ulaşılabilir bir şekilde yapabilecekleri bir ortam sağladığına inanıyorum
Matt Brittin:
Google’ın misyonu, dünyanın bilgilerini organize etmek ve bunu herkes için faydalı ve erişilebilir hale getirmektir ve yapay zeka bu misyonu daha da ileriye taşıyacak. Eğer konuşamıyorsanız, okuyamıyorsanız, yapay zekanın yetenekleriyle size yardımcı olabiliriz.
Üretken yapay zeka şu ana kadar bilinen ve kullanılan yapay zeka çeşitleri arasında en ileri aşama olarak kabul ediliyor. Belirli bir veri girdisini kullanarak yeni ve özgün içerikler üretilebilmesine olanak sağlıyor. Bir sanatçı inceliğinde fotoğraflar, grafikler, resimler, videolar üretebiliyor.
Yonca Dervişoğlu:
Yapay Zeka insan işbirliği ile beraber insanların potansiyelini çok daha ortaya çıkaracak ve bu gerek müzisyen olsun ilim dalında olsun iş ortamında olsun çok büyük Eee olumlu gelişmelere yol açacak bir teknoloji
Matt Brittin:
Örnek olarak, “Project Relate” adında harika bir proje var. Bu proje konuşma engelli kişilerin iletişim kurmasına yardımcı oluyor. Telefonunuzu kullanarak söylediklerinize altyazı ekleyebilirsiniz ve bu, iletişim engellerini ortadan kaldırır. Bu yüzden, insanların birbirini anlamasını sağlamak ve kendilerini ifade etmelerini kolaylaştırmak için köprüler inşa etmek, duvarlar değil, çok büyük bir fırsat.
21. yüzyılda yaşayanlar da bir devrime tanık oluyor. Yapay zeka devrimi.
John McCarthy’nin 20. yüzyılda bahsettiği düşünen, konuşan, hayatı kolaylaştıran bilgisayarlar artık hayatımızda.
Ancak her yeni teknolojide olduğu gibi destekleyenler kadar karşıtları da var. Kimileri yapay zekanın yapıcı olacağını kimileri ise yıkıcı olacağını düşünüyor.
Levent Erden:
Yapay Zeka gelip birilerinin Elinden bir şey almayacak. Ben bununla nasıl daha öteye giderim, nasıl ileriye giderim diye konuşulacağını yani ben nalbantın şimdi otomobil çıktı. Dolayısıyla kimse bana atını getirmeyecek diye ağlamanın alemi yok ehliyet almaya kalkmak lazım.
Ayşegül İldeniz:
Teknoloji çok heyecanlı bir şey. Teknoloji muhteşem bir gereç. Biz son 30-40 yıl içinde insanlık olarak insanlığın üçte ikisini e aşırı fakirlikten bir yukarı taşımayı başardık. Milyarlarca insan aslında o o en minimum yaşam seviyesinin bir adım üzerine çıkmayı başardılar. Bu da kısmen de olsa birçok şeyle beraber teknolojik inovasyonun eseri. O anlamda ben hep şöyle derim; teknoloj biz insanlar onunla ne yaparsak bize onu verir
Peki dünya yapay zeka konusunda dev adımlar atarken, Türkiye nerede? Uzmanlara göre Türkiye’nin büyük bir potansiyeli var…
Zafer Küçükşabanoğlu:
Şu an meşgul Türkiye’ye bir orkestrasyon gerekiyor. Yani Yapay Zeka konusunda kamunun bu görevi üstlenmesi gerekiyor. Bu işin öncüsü olmalı ve orkestrasyon şeklinde sivil toplum kuruluşlarını ve özel sektörü yönlendirmeli. Yapay Zeka eşittir veri. Veri koordinasyonu sever. Odaklarına da gençleri alması lazım. Türkiye’nin yapay zekadaki en büyük kozu bu topraklarda yaşayan 0-21 yaş arası 27 milyon genci deir biz bu gençlerimizi anlar, onlara zemin oluşturur, yapay zekaya ilgilerini, heyecan ve meraklarını önce bilgiye Daha sonra da girişimciliğe çevirebilirse Türkiye Yapay Zeka endekslerinde 10 ülke arasına girebilir.
Teknoloji
Uzayda bir adım daha: Çin’den yüksek çözünürlüklü gözlem uydusu

Çin, yüksek çözünürlüklü optik yer gözlem uydusu “Gaofın-14 02″yi uzaya gönderdi.
Xinhua ajansının haberine göre uydu, Long March (Uzun Yürüyüş) 3B taşıyıcı roketiyle, Sıçuan eyaletindeki Şiçang Uydu Merkezi’nden fırlatıldı.
Uydunun, planlanan yörünge konumuna yerleştiği fırlatış, Long March roketleriyle gerçekleştirilen 603. başarılı taşıma görevi oldu.
Küresel ölçekte yüksek netlikte stereo imaj yakalama kabiliyetine sahip uydunun ulusal savunma ve ekonomik kalkınmayı destekleyecek temel coğrafi veri sağlaması hedefleniyor.
Çin, Gaofın uydularını uzaydan daha net yer gözlemleri yapabilmek amacıyla ilk kez 2010’da üretmeye başlamış, ilk uydu Gaofın-1, 2013’te uzaya gönderilmişti.
Adı Çince’de “yüksek çözünürlük” anlamına gelen Gaofın uydularından halen 36’sı aktif halde bulunuyor.
Teknoloji
Nükleer deneyler ve UFO’lar arasında bağlantı bulundu

İnsan dışı bir zekanın uzaydan gözlemlemiş olabileceği yönünde dikkat çekici bir bilimsel çalışma yayımlandı.
İsveç’teki Nordic Institute for Theoretical Physics’ten Dr. Beatriz Villarroel, 1949–1957 yılları arasında yapılan nükleer testlerle gökyüzünde görülen gizemli “parlak noktalar” arasında doğrudan bir bağlantı tespit etti.
AYNA GİBİ PARLAYAN VE DÖNEN NESNELER
Bu geçici ışık kaynaklarının doğal bir olay olmadığı düşünülüyor. Villarroel, bu cisimlerin “ayna gibi yansıtıcı” ve “uçan daire gibi döner” özellikler sergilediğini belirtiyor.
Araştırma, genellikle bilim dünyası tarafından reddedilen tanımlanamayan anormal fenomenler üzerine yapılan çalışmalar arasında önemli bir dönüm noktası oldu.
Çünkü bu çalışma hakemli bir dergide yayımlanarak diğer bilim insanlarının denetiminden geçti ve verilerde hataya rastlanmadı.
NÜKLEER TESTLERLE EŞ ZAMANLI GÖZLEMLER
Sonuçlar, bu gizemli cisimlerin nükleer testlerden hemen önce veya sonra görülme olasılığının yüzde 45 daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Villarroel, “Bunlar Sputnik 1’den önceki yıllarda, yani insanlığın henüz uzaya hiçbir şey göndermediği dönemde tespit edildi. Son derece düz, ayna gibi yansıtıcı olmaları gerekiyor ve ben doğada bu şekilde görünen hiçbir şey bilmiyorum” diyor.
ESKİ FOTOĞRAFLARDAN ELDE EDİLEN BULGULAR
Dr. Villarroel ve Dr. Stephen Bruehl, araştırmalarını Scientific Reports dergisinde yayımladı.
Çalışma, ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin erken dönem nükleer testleri sırasında Palomar Gözlemevi’nin arşiv fotoğraflarındaki yıldız benzeri cisimleri analiz etti.
Ekip, 124 açık hava nükleer patlamasını inceledi. Bu patlamalar yeraltında değil, atmosferde gerçekleştirildiği için gökyüzünü doğrudan etkiliyordu.
Fotoğraflarda beliren ve kısa süre sonra kaybolan bu nesneler, o dönem insan yapımı olamayacak kadar erken tarihlerde görüntülendi.
ANORMAL ARTIŞ VE OLASI AÇIKLAMALAR
Nükleer test günlerinde gökyüzünde görülen tanımlanamayan cisimlerin sayısı yüzde 8,5 arttı.
Bu nesneler genellikle patlamalardan bir gün sonra ortaya çıktı, bu da olayların yalnızca patlama kaynaklı bulutlar ya da ışık izleriyle açıklanamayacağını gösteriyor.
Villarroel, “Doğa bazen hayal bile edemeyeceğimiz şeyler yaratabilir. Ama gördüklerimiz arasında tutarlı bir doğal açıklama bulamıyorum. Bunların yapay olma ihtimali çok daha güçlü” ifadelerini kullandı.
“İNSAN DIŞI ZEKA” OLASILIĞI
Gazeteci Ross Coulthart, bu çalışmanın “insan dışı zekanın varlığına dair ilk bilimsel kanıt” olabileceğini söyledi.
Villarroel ise bu cisimlerin hala Dünya yörüngesinde olup olmadığını bilmediğini, ancak gerçekten yapaylarsa hala gezegen etrafında dolanıyor olabileceklerini belirtti.
Araştırmada 100 binden fazla parlak nokta gözlemlendi. Yalnızca kuzey yarımkürede 35 bin civarında tespit yapıldı. Özellikle nükleer testlerle aynı günlerde yaklaşık 60, yalnızca test veya UFO gözlemi olduğu günlerde ise ortalama 40 tanımlanamayan nesne kaydedildi.
GİZLİ CIA BELGELERİ
Bu çalışma, Soğuk Savaş döneminde Dünya’ya insan dışı varlıkların gelmiş olabileceğine dair ortaya çıkan tek kanıt değil.
Kısa süre önce ortaya çıkarılan gizli CIA belgeleri, 1959’da hükümetin UFO’larla yüz yüze temas kurduğunu iddia eden bir programdan söz ediyor (FBI bu belgelerin sahte olduğunu söylüyor).
Teknoloji
Gizemli yıldızlararası ziyaretçi, NASA’nın uzay aracına yaklaşıyor

Güneş Sistemi’ne dışarıdan gelen gizemli gök cismi 3I/ATLAS, birkaç hafta içinde NASA’nın Europa Clipper ve Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) Hera uzay araçlarının yakınından geçecek.
Bilim insanları, 25 Ekim-6 Kasım 2025 tarihleri arasında gerçekleşmesi beklenen bu karşılaşmanın, insanlık tarihindeki ilk “yıldızlararası kuyruklu yıldız iyon kuyruğu gözlemi” olabileceğini söylüyor.
“KUYRUĞUNA DALACAĞIZ”
Avrupalı araştırmacıların henüz hakem onayından geçmeyen makalesine göre, iki uzay aracı 3I/ATLAS’ın iyon kuyruğu içine girecek. Bu durum, Güneş Sistemi dışından gelen bir cismin iyon kuyruğundaki parçacıkları doğrudan inceleme fırsatı sunacak.
İyon kuyruğu, kuyruklu yıldızın çekirdeğinden kopup milyonlarca kilometre uzağa kadar uzanan yüklü parçacıklardan oluşuyor. Bu tür kuyruklarla karşılaşmalar son derece nadir ve değerli, çünkü bilim insanlarına Güneş Sistemi’nin ötesinden gelen ham materyali doğrudan analiz etme imkanı veriyor.
Bu hesaplamalar, araştırmacıların geliştirdiği Tailcatcher adlı programla yapıldı. Yazılım, Güneş rüzgârı yönünü ve hızını dikkate alarak bir uzay aracının iyon kuyruğuna en yakın geçiş noktasını hesaplıyor.
3I/ATLAS için hesaplanan en yakın mesafe ise yaklaşık 8 milyon km.
Bilim insanları, Europa Clipper tüm iyon bileşenlerini ölçemese de, kuyruklu yıldızın iyon kuyruğunun yapısını ve bileşimini anlamada önemli veriler sağlayabileceğini belirtiyor.
“UZAYLI” TARTIŞMASI
Bu arada Güneş Sistemi’nden hızla geçmekte olan yıldızlararası nesne 3I/ATLAS, gökbilimcileri büyülemeye devam ediyor. İlk olarak Temmuz 2025’te keşfedilen ve bir şehir büyüklüğünde olduğu tahmin edilen bu nesne, hem bilimsel hem de spekülatif çevrelerde büyük yankı uyandırdı.
Çoğu bilim insanı onu doğal bir kuyruklu yıldız olarak değerlendirirken, Harvard Üniversitesi’nden astrofizikçi Dr. Avi Loeb, 3I/ATLAS’ın “yabancı bir teknoloji” ürünü olabileceğini öne sürüyor.
Loeb’in kısa süre önce verdiği bir röportajda esprili bir dille 29 Ekim tarihine işaret etmesi sosyal medyada ve basında spekülasyonlara neden oldu.
ANTİ-KUYRUK TARTIŞMASI
Hawaii’deki Keck II Teleskobu ile yapılan son gözlemler, 3I/ATLAS’ın Güneş yönünde uzanan bir “anti-kuyruk” sergilediğini ortaya koydu.
Harvard’lı gökbilimci Avi Loeb, geçtiğimiz hafta yayınladığı blog yazısında, bu fenomenin “alışılmışın dışında bir yönelim gösterdiğini” savunuyor.
Henüz hakem değerlendirmesinden geçmemiş bir çalışmada, araştırmacılar Keck verilerini kullanarak, nesnenin siyanür ve nikel gazı salımı yaptığını doğruladı. Bu gazların hem Güneş’e doğru hem de aksi yönde püskürtülmesi, “anti-kuyruk” olgusunun açık bir kanıtı olarak değerlendirildi.
Loeb’e göre en şaşırtıcı olan, 3I/ATLAS’ın beyaz ışık görüntülerinde klasik bir kuyruklu yıldız kuyruğunun izine rastlanmamasıydı. Normalde Güneş’ten gelen ışık basıncıyla toz parçacıkları geriye doğru itilip parlak bir kuyruk oluşturur. Ancak bu nesnede durum farklı görünüyor.
Diğer bilim insanları ise bu tuhaf görünümün doğal süreçlerle açıklanabileceğini belirtiyor. Dünya’nın uzaydaki konumu nedeniyle, bir kuyruklu yıldızın geniş kuyruğunun optik bir illüzyon yaratabileceği, ya da Güneş rüzgârının itiş gücüne direnebilen büyük toz tanelerinin Güneş yönünde bir uzantı oluşturabileceği düşünülüyor.
Kaliforniya Üniversitesi’nden gezegen bilimci Michael Busch, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Dönen bir kuyruklu yıldız çekirdeğinden çıkan büyük parçacıklar, yörünge boyunca hem önünde hem de arkasında birikerek bu görünümü oluşturabilir” diyor.
GÖZLEM KAMPANYASI
Ancak bu olağandışı davranışlar nedeniyle Uluslararası Asteroit Uyarı Ağı (IAWN), 3I/ATLAS’ı özel inceleme listesine aldı. Bu, ağın tarihinde ilk kez bir yıldızlararası nesnenin “potansiyel tehdit değerlendirme” kampanyasına dahil edilmesi anlamına geliyor.
IAWN, dünya genelindeki teleskoplar ve gözlemevleriyle iş birliği yaparak Dünya’ya yakın nesneleri izliyor ve olası çarpışma risklerini değerlendiriyor.
Yetkililer, 3I/ATLAS’ın yörüngesini tahmin etmenin “benzersiz zorluklar” içerdiğini belirterek nesneyi “Comet Astrometry Campaign” adlı özel izleme programına ekledi.
IAWN, 27 Kasım 2025-27 Ocak 2026 tarihleri arasında küresel bir gözlem ve eğitim tatbikatı başlatacak.
Bu süreçte dünya çapındaki teleskoplar ve takip sistemleri 3I/ATLAS’a odaklanarak, bu yıldızlararası ziyaretçinin gökyüzündeki tam konumunu belirlemeye çalışacak.
-
Teknoloji1 hafta önceChatGPT’nin erkeklere verdiği “korkunç flört tavsiyeleri”
-
Son Dakika1 hafta önceSon dakika deprem mi oldu? Az önce deprem nerede oldu? İstanbul, Ankara, İzmir ve il il AFAD son depremler 17 Ekim 2025
-
Teknoloji6 gün önceNASA astrofizikçisinden yeni teori: Uzaylılar “sıkıcı” olabilir
-
Teknoloji5 gün önceOpenAI, ChatGPT tarayıcısını tanıttı: Mac kullanıcılarına özel
-
Teknoloji1 hafta önceSamanyolu’nun merkezindeki kara delik uzay-zamanı nasıl büküyor?
-
Ekonomi6 gün önceCANLI ALTIN FİYATLARI 20 EKİM: Haftanın ilk gününde altın fiyatları ne kadar? (Gram, çeyrek, yarım ve tam altın fiyatı)
-
Spor7 gün önceFenerbahçe 2-1 Fatih Karagümrük — Maç Sonucu ve Detaylı Özet
-
Sağlık4 gün önceKALP SAĞLIĞI: Koroner kalp hastalığı için 6 önemli risk faktörü
