Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Magazin

Kalp doktoru en çok tükettiği besinleri açıkladı: İltihabı azaltıp kan basıncını düşürüyor

Yayımlandı

üzerinde

Kalp doktoru en çok tükettiği besinleri açıkladı: İltihabı azaltıp kan basıncını düşürüyor

Sigara ve alkol tüketimi, kötü beslenme, hareketsizlik, stres, diyabet gibi pek çok faktör, kalp hastalıkları riskini artırabilir. Beslenme rutinine ekleyebileceğiniz bazı besinlerin, kalp sağlığını iyileştirebileceğini ifade eden kardiyoloji uzmanı Dr. Roy Jogiya, Akdeniz diyetinden ilham alınan bir diyetin kolesterolü ve iltihabı azaltmanın yanı sıra kan basıncını düşürmeye de yardımcı olabileceğini belirtti.

Dr. Jogiya, günlük yemek düzenini şu sözlerle anlattı:
“Sabahları, taze meyvelerle zenginleştirilmiş bir kase fındıklı müsli ile güne başlamak benim için çok keyifli. Öğle yemeğim genellikle ızgara tavuk veya balık gibi yağsız proteinler, kinoa veya kahverengi pirinç gibi tam tahıllar ve çeşitli renkli sebzelerden oluşuyor. Atıştırmalık olarak genellikle bir avuç fındık ya da meyve tercih ediyorum. Akşam yemeği ise fırında somon veya yeşillikli mercimek gibi kalp dostu seçeneklerden oluşuyor.”
”Bu diyet, zeytinyağı ve kuruyemişler gibi sağlıklı yağların yanı sıra bolca meyve ve sebze de içeriyor. Ayrıca kötü kolesterolü azaltmaya ve iyi kolesterolü artırmaya yardımcı olan tekli doymamış yağlar ve omega-3 yağ asitleri açısından da zengin bir beslenme rutinidir. Bitkisel bazlı gıdalardan elde edilen antioksidanlar ve polifenoller, iltihap ve oksidatif stresi azaltmaya yardımcı olabilir.”
Beslenme düzenini oluştururken Akdeniz diyetinden ilham aldığını belirten Dr. Jogiya, “Lif açısından zengin olan bu diyet, kan şekerinin daha iyi kontrol edilmesine ve kan basıncının düşürülmesine yardımcı olabilir” dedi.
40’lı yaşlarına geldiğinde beslenmesine dikkat ettiğini anlatan Dr. Jogiya, kalp sağlığının korunması için düzenli egzersiz yapılmasını da önerdi.
Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Magazin

Kronik sırt ağrısını azaltan doğal yöntem: Bilim insanları öneriyor

Yayımlandı

üzerinde

Kronik sırt ağrısını azaltan doğal yöntem: Bilim insanları öneriyor

ABD’de 65 yaş üzeri kişiler üzerinde yapılan kapsamlı bir çalışma, akupunktur tedavisinin sırt ağrılarına olumlu etkisi olduğunu kanıtladı.

Akupunktur tedavisi gören katılımcılar, diğer katılımcılara kıyasla daha az ağrı ve hareket kısıtlılığı bildirdi. Üstelik bu iyileşmeler, tedaviden 12 ay sonra dahi ölçülebilir düzeydeydi.
Dünya genelinde en yaygın sakatlık nedeni olarak bilinen bel ağrısı, yaş ilerledikçe daha da artıyor.
Daily Mail’de yer alan habere göre, kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları -bel ağrısı dahil- tüm aile hekimi başvurularının neredeyse üçte birini oluşturuyor. İngiltere’de kronik ağrısı olan her 10 kişiden 4’ü, en büyük sorununun bel ağrısı olduğunu belirtiyor.
Bel ağrısı tedavisinde genellikle ağrı kesiciler, omurga enjeksiyonları ya da cerrahi müdahaleler kullanılıyor. Ancak ilaç tedavileri, sınırlı etki sağlıyor ve özellikle yaşlı bireylerde mide kanamaları veya bağımlılık gibi ciddi yan etkilere yol açabiliyor.
JAMA Network Open adlı dergide yayımlanan yeni araştırma, akupunkturun ilaçsız ve güvenli bir alternatif sunduğunu ortaya koyuyor.
Oregon’daki Kaiser Permanente liderliğinde yürütülen çalışma, 50’den fazla lisanslı akupunktur uzmanıyla gerçekleştirildi.
Akupunktur uygulanan hastaların neredeyse yarısı, belirtilerinde yüzde 30’dan fazla iyileşme bildirdi.
Akupunktur başladıktan bir yıl sonra bile, hastaların büyük bölümünde iyileşmeler gözlemlendi. 
Hastaların anksiyete düzeylerinde de azalma fark edildi.
Daha önce farklı yaş gruplarında yapılan çalışmalarda da benzer sonuçlar elde edildiği için, uzmanlar bu tedavinin her yaşta etkili olabileceğini düşünüyor.
Okumaya Devam Et

Magazin

”Diyabetik gıda” etiketine yasak: Sandığınız kadar masum değil

Yayımlandı

üzerinde

''Diyabetik gıda'' etiketine yasak: Sandığınız kadar masum değil

Son dönemde diyabet teşhisi konulan ya da yaşam tarzında sağlıklı değişiklikler yapmayı hedefleyen kişiler için hangi markalara, etiketlere ve ürünlere güvenileceğini bilmek kafa karıştırıcı olabilir. Diabetes UK uzmanları bu konuda önemli uyarılarda bulunarak, “diyabetik gıda” ibaresi taşıyan ürünlerden uzak durulması gerektiğini açıkladı.

Uzmanlar, “Bir gıdaya ‘diyabetik’ demek artık yasal değil. Çünkü bu tür ürünlerin, sağlıklı beslenmeden daha fazla bir fayda sağladığına dair herhangi bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır” ifadelerini kullandı.
Ayrıca, bu ürünlerin çoğu benzer ürünlerle aynı miktarda yağ ve kalori içerebiliyor ve kan şekeri seviyesini etkileyebiliyor. Hatta bazı durumlarda müshil etkisi bile gösterebiliyorlar.
Birleşik Krallık’ta “diyabetik gıda” ibaresi taşıyan ürünlerin pazarlanması yasaklanmış durumda. Bunun nedeni, bu ürünlerin diyabet hastaları için bilimsel olarak kanıtlanmış herhangi bir avantaj sunmaması ve yeni teşhis konulmuş bireylerde kafa karışıklığına yol açması.
Aynı yasağın “diyabetiklere uygundur” gibi tanımlamalar için de geçerli olduğu belirtiliyor. Üstelik bu tarz ürünler, benzerlerine kıyasla daha yüksek fiyatlarla satışa sunuluyor.
Diabetes UK, “diyabetik” etiketli ürünleri tercih etmek yerine sağlıklı beslenme alışkanlıklarına yönelmenin daha etkili olduğunu söylüyor. Uzmanlar, özellikle şu gıdaların azaltılmasını öneriyor: Tuz
Lif oranı düşük besinler (örneğin beyaz ekmek)
Kırmızı et
İşlenmiş et ürünleri
İlave şeker 
Alkol
Gıda takviyeleri
Ayrıca, düşük veya sıfır kalorili tatlandırıcılar, şeker tüketimini azaltmak ve kilo kontrolünü sağlamak isteyenler için iyi bir alternatif olabilir.
Uzmanlar, “Vitamin ve mineral takviyelerinin diyabeti yönetmede etkili olduğuna dair bir kanıt yok. Eğer sağlık uzmanınız özel bir durum için (örneğin gebelikte folik asit gibi) önermediyse, takviye almanıza gerek yok” açıklamasında bulundu.
Bunun yerine, gerekli besin öğelerini farklı gıdaların dengeli bir şekilde tüketilmesiyle almak en sağlıklı yol. Çünkü bazı takviyeler, kullanılan ilaçlarla etkileşime girebilir ya da böbrek hastalığı gibi diyabete bağlı komplikasyonları kötüleştirebilir.
Okumaya Devam Et

Magazin

Hayır demenin özgürleştirici hafifliği

Yayımlandı

üzerinde

Hayır demenin özgürleştirici hafifliği

Klinik Psikolog, Psikoterapist Dr. Yasemin Meriç Kazdal, sosyal ilişkilerde kişisel sınırları koruyabilmenin önemini ntv.com.tr okurlarına özel yazdı.

Günlük hayatın içinde kendinizi ‘’Ben neden buradayım?’’, ‘’Burada olmak istemiyorum ama…’’, ‘’Bunu yapmak istemiyorum ama…’’ diye sorgularken buluyor musunuz? Örneğin, çok yorgunsunuz ancak bir arkadaşınız ısrarla sizinle görüşmek istiyor. Arkadaşınıza durumu açıklayıp başka bir zaman görüşebileceğinizi söyleyebilecekken yine de o buluşmaya gidiyorsunuz. Kendimize zaman ve alan ayırmak için bazı planları ertelemek, bazı davetleri geri çevirmek çoğumuzun zaman zaman ihtiyaç duyduğu bir durumdur. Buna karşın kendimiz için bu alanı açmak bazılarımız için zorlayıcı olabilmektedir. Alışık olmadığı bir kelimeyi kullanma gereksinimi bireyi fazlasıyla kaygılandırabilir: ‘’HAYIR’’

Klinik Psikolog, Psikoterapist Dr. Yasemin Meriç KazdalHAYIR MI? EVET Mİ? Bazen “Hayır” demek kendi özgürlüğümüz için attığımız bir adım olabilir. Ancak ne zaman ‘’Hayır’’ ne zaman ‘’Evet’’ diyeceğini bilmekte sorun yaşayan bireyler, sınırlarını çizmekte de zorlanabilirler. Böylelikle yapılan sınır ihlallerini fark etmeseler de ağırlığını üzerlerinde hissederler. Bu özgürlüğün temelleri küçük yaşlarda aileyle kurulan bağa dayanabilir. Sınırların belli ve tutarlı olduğu bir ortamda, güven duygusuyla büyümüş bireyler daha olumlu bir benlik bilinci geliştirirler. Nispeten kendi sınırlarını çizme ve diğer insanlara karşı bu sınırları koruma konusunda sorun yaşamazlar. ”Hayır” demekte zorlanan bireyler genellikle: Kendi önceliklerini belirlemekte zorlanır, çevrenin beklentilerine ve isteklerine göre hayatlarını şekillendirmeye çalışırlar. Herkesi memnun etmek ve karşılarındaki insanları kırmamak için fazlasıyla çabalayabilirler. Bu beklenti ve isteklerin ağırlığı zaman geçtikçe kara bir bulut gibi üstlerine çökebilir. Gün geçtikçe görünmez hale gelen sınırları ise bireyi psikolojik ve fiziksel anlamda yıpratabilir. ”HAYIR” DİYEMEMENİN AĞIRLIĞI ‘’Hayır’’ diyememek bireyin ilişkilerinde alma-verme dengesini bozabilir. Özellikle iş hayatı ve özel ilişkilerde buna dikkat etmek önemlidir. İş hayatında “Hayır” diyemeyen birey, kendi sorumluluğu dışındaki işleri de yapmak zorunda kalabilir. Bu durum zamanla bireyin kendi işlerine karşı odağını ve performansını azaltır. Özel ilişkilerde ”Hayır” diyemeyen birey, ilişkide kendini görünmez hissedebilir. Sürekli bir tarafın isteklerinin göz önünde bulundurulması, tek taraflı bir ilişki dinamiği yaratır. Sınırların silikleşmesi, bireyin tükenmesine yol açabilir. Birey, zamanla kendi hislerini tanımakta ve ifade etmekte zorlanabilir. ‘’Hayır’’ diyebilmek bir güçtür ve bu gücün nerede, ne zaman ve nasıl kullanıldığı önemlidir. Birey, kendi sınırlarını tanıdıkça ve nerelerde esneyebileceğini bildikçe, kendini önceliklendirmenin ne kadar huzurlu olabileceğini keşfedebilir. Kendimizi önceliklendirebilmek sınır koyabilmenin ilk adımıdır. “Ben ne istiyorum?” sorusu bir bencillik gibi görünse de kendi ihtiyaçlarımız ve sınırlarımıza göre hareket etmek, bizi bencil biri yapmaz; kendi oksijen maskemizi taktığımız anlamına gelir. Unutmayalım: Kendi ihtiyaçlarımızı görmezden gelmek, zamanla bizi tüketerek hayatın içinde işlevsiz hale getirebilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar