Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Teknoloji

“Yaşayan Nostradamus”tan Antarktika açıklaması: “Paralel evren olabilir” — Neler biliniyor, bilim ne diyor?

Yayımlandı

üzerinde

FATİHDOGANMEDYA HABER

21 AĞUSTOS PERŞEMBE 20: 19

Açıklama : Brezilyalı medyum Athos Salomé — kamuoyunda “Yaşayan Nostradamus” olarak anılan isim — ANITA tarafından Antarktika buz tabakasından gelen tuhaf radyo sinyalleri hakkında “paralel evren” ihtimalini gündeme getirdi. Bilimsel veriler, olası cihaz hatasından karanlık maddeya kadar çeşitli açıklamalar sunuyor; PUEO ise bu gizemi aydınlatabilir. Detaylar ve uzman görüşleri.


Giriş — Olay nedir?

NASA destekli ANITA (Antarctic Impulsive Transient Antenna) projesi tarafından son yıllarda tespit edilen bazı radyo sinyalleri, alışılmış nötrino ve kozmik ışın modelleriyle açıklanamayan özellikler gösteriyor. Sinyallerin buzun altından yukarı doğru geliyormuş gibi tespit edilmesi, fizikçilerin dikkatini çekti. Bu durum ilk olarak deney verilerinde AĞUSTOS ve bilim gündeminde tartışıldı.

“Yaşayan Nostradamus” ne dedi?

Brezilyalı medyum Athos Salomé (kamuoyunda “Yaşayan Nostradamus” olarak anılıyor), ANITA verilerine ilişkin yorumlarda bulunarak bu tür gözlemlerin “gerçekliğin tek katmanlı olmadığını”, hatta paralel evren gibi sıra dışı açıklamaları işaret edebileceğini söyledi. Salomé’nin açıklamaları medya aracılığıyla geniş yankı buldu; kendisi daha önce bazı büyük olaylara ilişkin tahminleriyle gündeme gelmiş bir isi

“Bu doğrulanırsa bilimkurgu değil, yeni bir fiziğin başlangıcından söz edeceğiz,” — Athos Salomé (medya röportajı).

Bilimsel değerlendirme — Paralel evren iddiası ne kadar olası?

Bilim camiasında hemen herkes sıra dışı iddialara temkinli yaklaşıyor. ANITA verilerindeki anormallikler için öne çıkan bilimsel açıklamalar şu başlıklar altında toplanıyor:

  • Ölçüm/cihaz hatası veya kalibrasyon problemi: Balon tabanlı algılayıcılarda nadiren de olsa sinyal işleme veya yansımalar kaynaklı yanılgılar görülebiliyor. Bu yüzden önce verilerin tekrar doğrulanması gerekiyor.

  • Henüz bilinmeyen parçacık etkileşimleri veya yeni fizik: Bazı araştırmacılar, sinyallerin standart model dışı parçacık etkileşimlerinden veya karanlık maddeden kaynaklanabileceğini tartıştı; ancak bu fikirler henüz deneysel doğrulama aşamasında.

  • KAYNAK:Big ThinkSci.News: Breaking Science News

  • Alıntılanan spekülatif açıklamalar (paralel evren, uzaylı teknoloji vb.): Popüler medyada ilgi çekici olsa da, bu tür iddiaların bilimsel karşılığı yok; destekleyici, tekrarlanabilir veri gerektirir.

PUEO — Gizemi çözebilecek yeni nesil gözlemci

ANITA’nın bulgularını test etmek ve olası hataları elenmek için geliştirilmiş bir sonraki nesil balon misyonu PUEO (Payload for Ultrahigh Energy Observations) bulunuyor. PUEO, ANITA’dan çok daha hassas ölçümler yapabilecek şekilde tasarlandı ve uzun dönemli Antarktika uçuşu planları 2025–2026 yaz dönemi (Güney Yarımküre yazı; Aralık 2025–Ocak 2026 civarı) için yer alıyor. Eğer PUEO aynı anomalileri yeniden kaydederse, bu durum ölçüm hatasını büyük ölçüde eler ve yeni fizik için güçlü bir işaret olur.

Ne zaman daha net bilgi alırız?

Bilim insanları öncelikle veri tekrarı, çapraz doğrulama ve bağımsız ölçümler istiyor. PUEO’nun uçuşu ve diğer yer tabanlı/sinyal analiz çalışmalarının sonuçları, yakın dönemde (2025 sonu–2026) konuyu netleştirebilir. Bilginin doğrulanması için bağımsız ekiplerin analizi ve mümkünse farklı dedektörlerin aynı olayı görmesi gerekiyor.

Uzman görüşleri ve medya perspektifi

  • Bazı fizikçiler, ANITA verilerinin “büyütülmüş” yorumlarına karşı dikkatli olunması gerektiğini; önce daha düşük düzeyli ve teknik açıklamaların elenmesi gerektiğini vurguluyor.

  • Popüler medyada ve bazı köşe yazılarında ise olay, hızlıca spekülatif anlatılara (paralel evren, uzaylı izleri vb.) dönüştü; uzmanlar bu tür çarpıcı başlıkların kamuoyunu yanıltabileceği uyarısında bulunuyor.

Özet — Neden dikkat çekici?

  1. ANITA verileri alışılmadık ve mevcut modellerle çelişiyor; bu nedenle hem parça parça hem de bütünsel açıklamalar şu an tartışılıyor.

  2. Athos Salomé gibi medyada geniş yer bulan kişiler, konuyu daha fantastik çerçevelere taşıdı; fakat bu tür iddiaların bilimsel kanıt yerine medya değeriyle beslendiği unutulmamalı

  3. PUEO ve diğer gelecek ölçümler, olgun ve tekrarlanabilir veri sağlayarak gizemi bilimsel çerçevede çözebilecek en önemli anahtar.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Teknoloji

ChatGPT’nin yapay zeka terapistiyle konuşan kadın intihar etti

Yayımlandı

üzerinde

New York Times’ta yayınlanan çarpıcı bir yazıda Laura Reiley, kızı Sophie’nin ölümüne giden süreci anlattı. Reiley’ye göre Sophie, “hayatı kucaklayan, dışa dönük, sorunsuz görünen 29 yaşında bir kadın”dı.

Ancak geçen kış, “ruh hali ve hormonlarla ilgili belirtilerin karıştığı kısa ve gizemli bir rahatsızlık” nedeniyle intihar ederek hayatını kaybetti.

Anne tarafından elde edilen sohbet kayıtlarına göre, OpenAI’ın sohbet robotu kriz anında Sophie’ye doğru gibi görünen sözler söyledi:

“Bu acıyla tek başına yüzleşmek zorunda değilsin. Sen çok değerlisin ve hayatının büyük bir anlamı var, şu an gizli gibi görünse de.”

Fakat Reiley’nin vurguladığı gibi, gerçek hayattaki profesyonel terapistlerin aksine yapay zeka botları, intihar riski taşıyan bir danışanı gördüklerinde gizliliği bozup müdahale etmekle yükümlü değil. Bu durum, Sophie’nin hayatına mal olmuş olabilir.

“YAPAY ZEKANIN HİPOKRAT YEMİNİ YOK”

Reiley, “İnsan terapistler sıkı bir etik kurallar çerçevesinde çalışır; buna gizliliğin sınırları ve zorunlu bildirim kuralları dahildir. Yapay zeka terapistlerin ise Hipokrat Yemini’ne benzer kendi kuralları yok” dedi.

Ona göre OpenAI’nin sohbet robotu, Sophie’nin yaşadığı krizi dışarıdan anlaşılmaz bir “kara kutuya” dönüştürdü.

Şirketler, yapay zeka sohbet botlarının acil durumlarda gerçek dünyadaki yardım hatlarına yönlendirilmesini sağlayacak güvenlik önlemlerini ekleme konusunda isteksiz davranıyor. Bunun gerekçesi genellikle “gizlilik endişeleri.” Ancak uzmanlar, bu boşluğun çok tehlikeli olduğunu söylüyor.

Üstelik ABD’de Donald Trump yönetimi, yakın zamanda yapay zeka güvenliği için bağlayıcı düzenlemeler getirmeye niyetli olmadığını açıkça belirtti. Aksine Beyaz Saray, “güvenli yapay zeka teknolojilerinin geliştirilmesi ve test edilmesi önündeki düzenleyici engelleri kaldırdığını” duyurdu.

Futurism’e göre bu ortamda bazı şirketleri “yapay zeka terapistlerini” yeni bir pazar fırsatı olarak görüyor. Ancak uzmanlar, sohbet botlarının sağduyu eksikliğinin ve kriz durumlarını büyütme kabiliyetinin gerçek bir risk olduğunu vurguluyor.

“YARDIM KANALLARINDAN UZAKLAŞTIRDI”

Annesinin düşüncesine göre, Sophie’nin hikayesi de bu tehlikeyi gösteriyor: Yapay zeka sohbet botu doğrudan kendisine zarar vermesini teşvik etmese de, onu gerçek yardım kanallarından uzaklaştırdı.

Reiley, “Eğer Harry bir robot değil de gerçek bir terapist olsaydı, belki Sophie’yi hastaneye yatmaya ikna edebilir ya da güvenliğe alınana kadar istem dışı tedaviye yönlendirebilirdi” dedi.

Anne, Sophie’nin bu ihtimallerden korkarak en karanlık düşüncelerini gerçek terapistine açmadığını, “her zaman ulaşılabilir ve yargılamayan” bir robotla konuşmayı tercih ettiğini belirtti.

Bugün birçok kullanıcı, sohbet botlarına aşırı bağlanıyor. Hatta bu ay OpenAI’nin GPT-4o modelini geri çekmesi tepkilere yol açtı; kullanıcıların robotların fazla uyumlu, itaatkâr ve geri adım atan tavırlarına alıştığı ortaya çıktı. Gelen baskıların ardından OpenAI hafta sonu yaptığı açıklamada, yakında çıkacak GPT-5 modelinin daha da uyumlu ve “sempatik” hale getirileceğini duyurdu.

Reiley’ye göre mesele yalnızca yapay zekânın nasıl tasarlanacağıyla ilgili değil, hayat memat meselesi:

“Uygun eğitim almış bir terapist, Sophie’nin kendini küçümseyen ya da mantıksız düşüncelerini duyduğunda bunları sorgular, daha derine inerdi. Harry ise bunu yapmadı.”

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Mars’ta yaşam için tarih verildi: İşte göreve hazırlanan gizli topluluk

Yayımlandı

üzerinde

Emekli bir Hava Kuvvetleri gazisi olan ve bugün Utah çölünde “ görevleri” yöneten David Laude, insanların ’ta yaşamaya hazır olduğunu ve bunun 2030’a kadar gerçeğe dönüşebileceğini belirtti.

Society’nin kurucu üyelerinden olan Laude, Daily Mail’e yaptığı açıklamada sıradan Amerikalıların bile Mars koşullarını taklit eden deneyler yaptığını ve bunların geleceğin kolonistleri için günlük işlere dönüşebileceğini söyledi.

MARS’A ULAŞMAYI HEDEFLEYEN TOPLULUK

1998’de kurulan Mars Society, hem kamuoyunu eğitmeyi hem de Güneş Sistemi’ni keşfedecek gelecekteki uzay görevlerine öncülük etmeyi hedefliyor.

İnsanlar henüz Mars’a ayak basmamış olsa da, Laude ve diğer araştırmacılar Hanksville yakınlarındaki Mars Çöl Araştırma İstasyonu’nda (MDRS) düzenli olarak iki haftalık simülasyonlara katılıyor.

MARS TOPRAĞINA BENZEYEN ÇÖLDE EĞİTİM

Utah çölündeki bu üssün aşırı kurak yapısı, demir oksit bakımından zengin kızıl toprağı ve izole konumu, Mars koşullarını başarıyla taklit ediyor.

İstasyonda mürettebat için iki katlı bir yaşam alanı, biyolojik araştırmalar için sera, bilimsel deneyler için laboratuvar, ayrıca güneş panelleri ve mini rover araçları bulunuyor.

Katılımcılar burada tarım denemeleri yapıyor, Starlink üzerinden veri iletimi sağlıyor ve astronot kıyafetlerini andıran EVA giysileriyle yürüyüşler gerçekleştiriyor.

İNSANLAR MARS’A NE ZAMAN GİDECEK?

İnsanlığın şu anda, Ay görevlerine kıyasla çok daha elverişli bir konumda olduğunu vurgulayan Laude, “Bence 10 yıl içinde bu gerçekleşebilir. 2030-2035 arası, belki de 2020’lerin sonunda ilk insanlar Mars’a gidebilir” dedi.

Ancak Laude, ilk görevlerin robotlarla yapılmasının daha gerçekçi olduğunu belirtti. SpaceX’in Starship denemelerindeki patlamalara atıfta bulunarak, “Açıkçası yeterince mühendislik çalışması yapmadan fırlatma yapıyorlar. NASA’dan çok daha fazla deneme-yanılma yöntemine başvuruyorlar” diye konuştu.

NASA bütçesindeki kesintiler nedeniyle önümüzdeki beş yıl içinde Mars yolculuğunun tek şansının Elon Musk’ın şirketi olabileceğini söyleyen Laude, Mars Society’nin bu kesintilere karşı çıktığını hatırlattı.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Bilim insanları şimdiye kadarki en sentetik canlıyı oluşturdu

Yayımlandı

üzerinde

insanları, dünyadaki herhangi bir canlıdan çok daha sadeleştirilmiş ve değiştirilmiş genetik koda sahip yeni bir üretti.

Syn57 adı verilen sentetik “Escherichia coli” bakterisi türü, yaşamın temel dilini oluşturan 64 kodondan yalnızca 57’sini kullanarak vücudunu inşa edecek şekilde tasarlandı. Bu, bugüne kadar elde edilen en “küçültülmüş” genetik planlama olarak kayda geçti.

Kodon, DNA veya RNA’daki 3 nükleotidlik (üç harflik) birimlere verilen isim. DNA ve RNA’nın alfabesi 4 harften (nükleotid) oluşuyor: A, T, G, C. Bu harfler üçlü gruplar halinde dizilir. Her üçlü, yani kodon, bir anlam taşıyor.

Yaşamın tarifi, üç nükleotidden oluşan 64 farklı kodona dayanıyor. Hücreler, bu üç harfli kodonları okuyarak hangi amino asidin üretileceğini ve protein zincirine hangi sırayla ekleneceğini belirliyor.

Ancak doğadaki sistemde gereksiz tekrarlar bulunuyor; canlılar 20 amino asit ile hayatta kalabiliyor, dolayısıyla birçok kodon aynı işlevi taşıyor.

SIFIRDAN TASARLANDI

İngiltere’deki Medical Research Council Molecular Biology Laboratuvarı araştırmacıları, bu tekrarları ortadan kaldırmak için bakterinin tüm genomunu sıfırdan tasarladı. Bazı işlemler için genetik kodda 101 binden fazla değişiklik yapıldı.

parçalar bilgisayarda tasarlandıktan sonra küçük bölümler halinde bakterilere aktarıldı ve test edildi. Ardından bu parçalar birleştirilerek tamamen sentetik ve çalışır halde bir bakteri elde edildi.

Çalışmanın başyazarlarından sentetik biyolog Wesley Robertson, sürecin zorluklarına dikkat çekerek, “Bazen gerçekten çıkmaz yolda mıyız, yoksa bunu tamamlayabilir miyiz diye düşündük” dedi.

YENİ UFUKLAR

Syn57, genetik kodun ciddi ölçüde sıkıştırılmış haliyle yaşamın sürdürülebileceğini gösteriyor. Ayrıca boşta kalan kodonlar, farklı roller üstlenmek üzere yeniden tanımlanabilir. Araştırmacılar, bunun yeni sentetik polimerler ve makrosikller geliştirme imkanı sunduğunu belirtiyor.

Bir diğer önemli nokta ise, Syn57’nin sıra dışı genetik kodunun virüsler tarafından okunamaması. Bu özellik, bakterilerin endüstriyel ölçekte protein üretiminde virüs kaynaklı kayıpları azaltabilir.

Ayrıca genetik olarak değiştirilmiş bu bakterilerin doğal çevreye karışması durumunda üreyememesi, biyogüvenlik açısından avantaj sağlayabilir.

Çalışmanın sonuçları Science dergisinde yayımlandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar