Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Teknoloji

Yapay zeka, yol açtığı elektrik şebekesi problemlerine çözüm bulabilir mi: Nvidia’ya göre; evet

Yayımlandı

üzerinde

Günümüzde yapay zeka uygulamalarının artan kullanımı, veri merkezlerinde yüksek işlem gücü talebi ve buna bağlı olarak yükselen enerji tüketimi ile elektrik şebekelerinde dengesizlik yaratıyor. Nvidia, bu soruna yenilikçi bir yaklaşım getirmek amacıyla, problemin kaynağı olan yapay zekanın potansiyelini çözüm aracı olarak kullanmaya karar verdi.

Open Power AI Consortium’un Amaçları

Nvidia, Elektrik Gücü Araştırma Enstitüsü (EPRI) önderliğinde, Open Power AI Consortium adlı yeni bir girişimi başlattı. Bu konsorsiyum, enerji şirketleri, Microsoft, Oracle gibi devleri ve akademik kurumları bir araya getirerek şu hedeflere odaklanıyor:

Alan Spesifik AI Modelleri Geliştirme: Şebeke stabilitesini sağlayacak ve enerji verimliliğini optimize edecek, açık kaynaklı yapay zeka modelleri ile elektrik talebi ve dağıtımı arasındaki dengenin sağlanması.

Yüksek Enerji Tüketiminin Yönetilmesi: Yapay zeka uygulamalarının neden olduğu artan enerji talebini, özellikle veri merkezlerinde ortaya çıkan %4’lük yıllık artışı göz önünde bulundurarak, daha verimli planlamalarla karşılamak.

Yenilenebilir Enerji Entegrasyonu: Şebeke üzerinde kurulu olan geleneksel enerji kaynaklarının yanı sıra, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla entegrasyonu güçlendirip, sürdürülebilir bir altyapı oluşturmak.

Teknik Yaklaşımlar ve Uygulama Örnekleri

Konsorsiyum kapsamında geliştirileceği açıklanan modellerde dikkat çekici teknik yaklaşımlar göze çarpıyor.

Makine öğrenimi yöntemleriyle, zaman duyarlı olmayan görevlerin düşük enerji talebi olan saatlere kaydırılması gibi stratejiler üzerinde çalışılıyor. Bu sayede, peak (zirve) zamanlarda oluşan aşırı yüklenmenin önüne geçilerek, şebekeye ek kapasite sağlanması hedefleniyor. ABD’nin model alındığı bir yerde bu strateji sayesinde, ek kapasitenin 76 birim artış sağlayabileceği öngörülüyor.

Veri merkezlerinin enerji yönetimi de çalışmanın kapsamına giren konulardan biri. Yapay zeka algoritmalarıyla, veri merkezlerindeki enerji tüketim modelleri analiz ediliyor. Optimum soğutma, yük dengeleme ve verimli enerji dağıtımı gibi konularda çözümler üretebilmek için simülasyonlar gerçekleştiriliyor.

Yapay zeka ile gerçek zamanlı şebeke izleme yöntemi üzerine de çalışılıyor. Bu iş için özel eğitilmiş AI modellerinin, elektrik şebekelerindeki ani yük değişikliklerini tespit edip, hızlı reaktif çözümler üretmesiyle enerjinin daha dengeli dağıtılacağı ve kısa süreli yoğunlukların önleneceği umuluyor.

Yapay Zekanın İkili Rolü

Nvidia’nın bu girişimi, yapay zekanın çift yönlü etkisini gözler önüne seriyor. Bir yandan yüksek hesaplama gücü isteyen AI uygulamaları, veri merkezlerinin enerji tüketimini artırırken; diğer yandan doğru yapılandırılmış AI çözümleri, şebeke üzerindeki baskıyı hafifletip, enerji verimliliğini artırabilir. Bu yaklaşım, gelecekte enerji sektöründe yapay zekanın sadece bir tüketici değil, aynı zamanda kritik bir çözüm ortağı haline gelmesinin yolunu açabilir.

Open Power AI Consortium’un geliştireceği modeller ve stratejiler, enerji sektöründe denge ve verimlilik açısından büyük bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Hem yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkin kullanılabilmesi hem de veri merkezlerinin enerji maliyetlerinin düşürülmesi gibi alanlarda önemli iyileştirmelerin sağlanması bekleniyor. Nvidia’nın liderliğinde yürütülen bu girişim, elektrik şebekelerinde yapay zekanın yaratabileceği sorunları, aynı teknolojinin sunduğu çözümlerle dengeleyerek geleceğe yönelik sürdürülebilir adımlar atılmasını amaçlıyor.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Teknoloji

Uluslararası Uzay İstasyonu yaşlanıyor: “5 yıllık sızıntı tehlikesi”

Yayımlandı

üzerinde

Hindistan, Polonya ve Macaristan’ın onlarca yıl aradan sonra ilk astronotlarını göndereceği kiralık uzay uçuşu, Uluslararası İstasyonu’ndaki sızıntı endişeleri nedeniyle süresiz ertelendi.

RUS SEGMENTİNDE TESPİT EDİLDİ

NASA, Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) yapılması planlanan Axiom Mission 4’ün, Rus segmentindeki kabin basıncını izlemek amacıyla ertelendiğini duyurdu. Ajans, istasyondaki yedi astronotun güvende olduğunu ve diğer operasyonların bu durumdan etkilenmeyeceğini vurguladı.

Roscosmos’tan yapılan açıklamada, istasyonun Rusya tarafındaki sızıntının onarıldığı bildirildi. Ancak yeni bir fırlatma tarihi henüz belirlenmedi.

DAHA ÖNCE DE ERTELENMİŞTİ

Axiom Space tarafından düzenlenen görev kapsamında, SpaceX’in dört özel astronotu Florida’daki Cape Canaveral üssünden fırlatması planlanıyordu.

Ancak kötü hava koşulları ve roketle ilgili teknik sorunlar nedeniyle görev ertelenmişti. Bu aksaklıkların ardından, ISS’teki basınç sızıntısı gündeme geldi.

BASINÇ ENDİŞELERİ SÜRÜYOR

Rus segmentinde görevli üç kozmonot, 2000 yılında fırlatılan yaşlı Zvezda modülünün iç duvarlarını ve bağlantı tünelini inceleyerek bazı bölgeleri kapattı ve sızıntı oranını ölçtü. NASA, yapılan müdahalenin ardından segmentin artık basıncı koruduğunu açıkladı.

HİNDİSTAN İÇİN BİR İLK

Hindistan Hava Kuvvetleri pilotu Shubhanshu Shukla ekipte yer alıyor. Shukla, Hindistan’ın 2027’de planlanan Gaganyaan görevi için seçilen dört astronot adayından biri.

Görev gerçekleşirse, Hindistan Kolordusu’ndan ISS’ye gidecek ilk kişi olacak.

BEŞ YILI AŞKIN SÜREDİR BÜYÜYEN ÇATLAK

NASA’nın denetim ofisine göre, Rus segmentinde beş yılı aşkın süredir devam eden çatlak ve hava sızıntıları “önemli bir güvenlik riski” oluşturuyor. 

NASA, ISS’i 2030’a kadar faaliyette tutmayı planlıyor. Sonrasında ise özel şirketlere ait istasyonların bu görevi devralması hedefleniyor. Axiom Space de bu alanda öncü şirketlerden biri olarak öne çıkıyor.

ELON MUSK’TAN “EMEKLİLİK” ÇAĞRISI

Öte yandan SpaceX CEO’su Elon Musk, sosyal medya platformu X’te yaptığı paylaşımda, uzay istasyonunun iki yıl içinde emekliye ayrılması gerektiğini savundu.

“ISS’nin bazı parçaları çok yaşlandı ve bu risk zamanla artıyor” diyen Musk, her ne kadar SpaceX bu görevlerden milyarlar kazansa da istasyonun yörüngeden çıkarılmasının doğru olacağını ifade etti.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Bilim insanları bir dinozorda kanser buldu: İnsan tümörüyle aynı tür

Yayımlandı

üzerinde

Romanya’dan araştırmacılar, milyonlarca yıl öncesine ait dinozor fosillerindeki yumuşak dokuları incelerken, günümüzde kanserin nasıl işlediğine ve nasıl tedavi edilebileceğine dair ipuçları buldu.

Araştırma ekibi, 66 ila 70 milyon yıl önce bugünkü Romanya topraklarında yaşamış küçük, inek boyutlarında bir otobur olan Telmatosaurus transsylvanicus adlı dinozor türüne ait fosilleri inceledi.

Yüksek çözünürlüklü mikroskoplarla yapılan analizde, daha önce çenesinde tümör tespit edilmiş bir dinozorun kemiklerinde, kırmızı kan hücrelerine (eritrositlere) benzeyen yapılar bulundu.

Eritrositlere benzeyen bu yapılar, dinozorun çenesindeki tümörle ilişkiliydi. Bu tümörlerin yeri, daha önceki bir çalışma sayesinde biliniyordu.

DİNOZORLAR KANSERLE NASIL BAŞA ÇIKTI?

Araştırmacılar, dinozor dokularında bulunan bu yumuşak doku kalıntılarının, kanserin nasıl ortaya çıktığı ve zaman içinde nasıl evrimleştiğine dair ipuçları verebileceğini belirtiyor.

Balinalar ve filler gibi büyük hayvanlar, kansere karşı kendilerini koruyacak biyolojik yollar geliştirmiş durumda. Araştırma, benzer evrimsel stratejilerin dinozorlarda da gelişmiş olabileceğini düşündürüyor. Bu mekanizmaları anlamak, gelecekte insanlarda kanserin önlenmesi ve tedavisi için yeni yaklaşımlar geliştirilmesine katkı sağlayabilir.

Ancak Science Alert’e göre, bu tür değerli bulgulara ulaşmak için fosillerin dikkatli bir şekilde korunması büyük önem taşıyor.

İNSANLARDA DA GÖRÜLEN BİR TÜR

İncelenen dinozorda tespit edilen tümörün türü, günümüzde insanlarda da görülen ameloblastoma’ydı. Dinozorların Dünya’da milyonlarca yıl boyunca varlık göstermesi, kanserin bu uzun süreçte nasıl değiştiğini ve türlerin buna nasıl adapte olduğunu anlamak için önemli bir fırsat sunuyor.

Özellikle kemik gibi kireçleşmiş dokularda bulunan proteinler, DNA’ya kıyasla daha dayanıklı ve bozulmaya karşı daha dirençli. Bu da onları antik hastalıkları, özellikle de kanseri incelemek için ideal aday haline getiriyor.

Araştırmanın bulguları Biology adlı bilimsel dergide yayınlandı.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Beynine çip takılan ALS hastası, şarkı söylemeye başladı

Yayımlandı

üzerinde

Yapay zeka destekli bir beyin–bilgisayar arayüzü (BCI) ile çalışan cihaz, adamın beyin sinyallerini neredeyse anında sözcüklere çeviriyor, soru sorma gibi anlar için ses tonunu değiştirebiliyor, istediği kelimeleri vurgulayabiliyor ve üç farklı perdede mırıldanmasına olanak tanıyor.

Sistem, kullanıcının konuşma girişimine karşılık oluşan elektriksel beyin aktivitelerini analiz ederek, gerçek zamanlı olarak sesi yeniden oluşturuyor. Bu tür bir cihaz ilk kez sadece kelimeleri değil, aynı zamanda doğal konuşmadaki tonlama, vurgu ve ses perdesi gibi duygusal ve anlamsal öğeleri de başarılı şekilde taklit ediyor.

Nature dergisinde yayımlanan çalışmada, cihaz kullanıcının söylemeyi amaçladığı kelimeleri beyin sinyallerinden yalnızca 10 milisaniye sonra yapay bir sesle dile getiriyor. Bu, önceki BCI sistemlerine kıyasla büyük bir ilerleme; çünkü eski sistemler ya yanıtı 3 saniye gecikmeyle veriyordu ya da kullanıcının tüm cümleyi tamamlamasını bekliyordu.

Maastricht Üniversitesi’nden, çalışmada yer almayan hesaplamalı sinirbilimci Christian Herff bu gelişmeyi “Konuşmaya yönelik beyin–bilgisayar arayüzlerinde bu, kutsal kaseydi. Artık gerçek, kendiliğinden ve kesintisiz konuşma mümkün” ifadeleriyle yorumladı.

GERÇEK ZAMANLI SES KODLAMA

Çalışmaya katılan 45 yaşındaki adam, kas hareketlerini kontrol eden sinirleri etkileyen bir motor nöron hastalığı olan ALS (Amiyotrofik Lateral Skleroz) nedeniyle konuşma yetisini büyük ölçüde kaybetmişti. Ses çıkarabiliyor ve kelimeleri ağzıyla şekillendirebiliyordu ama konuşması oldukça yavaştı ve anlaşılmazdı.

Hastalığın başlamasından beş yıl sonra, beyninin hareket kontrolüyle ilgili bölgesine 256 adet silikon elektrot yerleştiren bir ameliyat geçirdi. Kaliforniya Üniversitesi Davis’ten sinirbilimci Maitreyee Wairagkar ve ekibi, beynindeki sinyalleri her 10 milisaniyede bir yakalayacak şekilde derin öğrenme algoritmaları geliştirdi. Bu sistem, adamın ne demek istediğini değil, üretmeye çalıştığı sesleri doğrudan çözümlüyor. Bu da önceden tanımlanmış bir kelime dağarcığına bağlı kalmadan, daha doğal ve özgür bir iletişim sağlıyor.

Wairagkar, “Her zaman kelimelerle iletişim kurmayız. Ünlemlerimiz, sözcük dışı sesli ifadelerimiz vardır. Bu yüzden tamamen sınırsız bir yaklaşımı benimsedik” dedi.

Ekip, hastalığın başlangıcından önce adamın verdiği röportajlardan elde edilen kayıtlarla yapay sesi kişiselleştirerek, kendi sesi gibi duyulmasını sağladı.

KISITLAMASIZ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Hasta, cihaz sayesinde kelimeleri heceleyebildi, açık uçlu sorulara cevap verebildi ve daha önce algoritmanın eğitilmediği bazı yeni kelimeleri dahi kullanabildi. Adam, yapay sesin kendi konuşmalarını seslendirmesinin “mutlu hissettirdiğini” ve bunun “gerçek sesi gibi” olduğunu söyledi.

Başka deneylerde ise sistem, adamın cümle kurarken soru mu yoksa düz bir ifade mi söylediğini ayırt edebildi. Ayrıca aynı cümle içinde hangi kelimeyi vurguladığını anlayarak ses tonunu buna göre ayarladı. 

Cenevre Üniversitesi’nden nöromühendis Silvia Marchesotti ise, “Bu sistem, gerçek yaşamda kullanılabilecek bir araca dönüşme potansiyeli taşıyor” diyerek teknolojinin günlük kullanım için uygun hale gelmeye başladığını vurguladı.

BEYİN-BİLGİSAYAR ARAYÜZÜ (BBA) NEDİR?

Medyada beyin çipi diye anılan bu teknolojiye “beyin-bilgisayar arayüzü” (BBA) adı veriliyor.

-bilgisayar arayüzü nedir, nasıl çalışır?

Araştırmacılar ve şirketler insan beynini harici cihazlara bağlamak için yaratıcı çözümler geliştirdikçe BAA alanında da sıradışı ilerlemeler kaydediliyor. Kısacası bu teknoloji alanı, insan beynini bilgisayara bağlamak için geliştirilen tüm yöntemleri kapsıyor.

Teknolojiye ilişkin araştırmalar 1970’lerde Kaliforniya Üniversitesi Beyin Araştırma Enstitüsü’nden nörolog Dr. Jacques J. Vidal’ın gözetiminde başladı. Araştırmacıların hayvan modellerinden ilerlemek için gereken temel teknolojik altyapıyı oluşturması 20 yıldan fazla zaman aldı. 1990’ların ortalarına gelindiğindeyse ilk BBA prototipleri insan kafatasına yerleştirilmeye başlamıştı.

İnsanların daha iyi iletişim kurması ve bilişsel yeteneklerinin artırılması amacıyla çalışan araştırmacılar, yıllar içinde hem invaziv hem de invaziv olmayan BBA teknikleri geliştirildi.

Cerrahi operasyonla beyne müdahale edilerek yerleştirilen çipler invaziv diye nitelenirken, ameliyat gerektirmeyen teknolojilere de invaziv olmayan yöntemler deniyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar