Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Teknoloji

Okyanusun altından sızıyor: Antarktika’da şaşırtan keşif

Yayımlandı

üzerinde

Gezegeni ısıtan güçlü bir sera gazı olan metan, deniz tabanında yeni çatlaklardan atmosfere karışıyor.

Yeni Zelanda Yer Bilimleri Enstitüsü’nden deniz bilimci Sarah Seabrook’un da aralarında bulunduğu uluslararası bir ekip, Ross Denizi’nde yaptığı araştırmada 40’tan fazla metan çıkışı tespit etti.

Bu sızıntıların çoğu, daha önce defalarca incelenmiş bölgelerde ortaya çıktı. Bu da bölgede metan salımında “temel bir değişimin” yaşanıyor olabileceğine işaret ediyor.

KÜRESEL ISINMAYI TETİKLEYEN DÖNGÜ

Metan, karbondioksitten yaklaşık 80 kat daha güçlü bir ısı tutma kapasitesine sahip.

Bu nedenle tabanındaki sızıntıların hızla atmosfere karışması, iklim değişikliğini tahmin edilenden çok daha fazla hızlandırabilir.

Araştırmacılar, Antarktika’daki bu sızıntıların neden oluştuğunun henüz net olmadığını belirtiyor. Ancak Kuzey Kutbu’ndaki benzer olaylarda, küresel ısınmanın, deniz seviyesi değişimlerinin ve buzul erimelerinin etkili olduğu biliniyor.

Seabrook, “İklim değişikliği metan sızıntılarını artırabilir. Bu da ısınmayı daha da hızlandıran bir döngü yaratabilir” ifadelerini kullandı.

Kaliforniya Üniversitesi’nden deniz biyoloğu Andrew Thurber, Antarktika’daki devasa metan rezervuarlarının “küresel ısınmanın yeni bir tehlike merkezi” haline gelebileceği uyarısında bulundu

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Teknoloji

ABD’li gökbilimci araştırdı: İnsanlar evrende bir istisna olabilir

Yayımlandı

üzerinde

Kopernik İlkesi, adını Dünya’nın ve insanın evrende özel bir konumda olmadığını öne süren Nicolaus Copernicus’tan alıyor. Bu ilkeye göre Dünya, evrende sıradan bir gezegen ve yaşamın dışarıda da yaygın olma ihtimali yüksek.

Ancak Dünya dışı yaşamı araştıran astrobiyoloji alanında bugüne kadar somut bir bulgu elde edilemedi. Bu nedenle bilim insanları, yaşamın varlığını sadece yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen olan Dünya üzerinden değerlendirmek zorunda kalıyor.

ASLINDA İSTİSNA MIYIZ?

Son yıllarda, kırmızı cüce yıldızların yaşanabilir bölgelerinde çok sayıda kayalık gezegen keşfedildi. Bu da bilim insanları arasında, Dünya dışı yaşamı aramak için bu sistemlerin en iyi adaylar olup olmadığı konusunda tartışmalara yol açtı.

Columbia Üniversitesi’nden Prof. David Kipping, yeni çalışmasında insanlığın aslında evrende bir istisna olabileceğine dair iki temel gerçeğe dikkat çekiyor.

Birincisi, evrendeki yıldızların yaklaşık yüzde 80’ini M-cüce yıldızlar oluşturuyor ve bunların çoğu yaşanabilir bölgelerinde kayalık gezegenlere sahip. Ancak biz bu tür bir yıldız çevresinde yaşamıyoruz.
İkincisi, evrenin yıldız üretme dönemi 10 trilyon yıl kadar sürecekken, insanlık bu dönemin ilk yüzde 0,1’inde bulunuyor. Bu da insanlığın evrende “erken gelen” bir tür olabileceğini düşündürüyor.

Kipping, Columbia Üniversitesi Cool Worlds Laboratuvarı’nın lideri olarak, potansiyel yaşanabilir gezegenleri incelemek ve teknolojik izler (technosignature) aramak için yenilikçi yöntemler geliştiren bir bilim insanı.

GÜNEŞ ASLINDA NADİR

Güneş, milyarlarca yıldızdan biri olsa da Kipping’e göre G-tipi yıldızlar nadir ve Güneş, sakin ve tek bir yıldız sistemi olmasıyla da sıra dışı.

Güneş Sistemi’ndeki Jüpiter ve diğer gaz devleri, iç sistemdeki cisimlerin yönlendirilmesine ve yaşam için güvenli bir ortamın oluşmasına yardımcı olarak, yaşamın varlığında kritik rol oynuyor.

Bilim insanına göre evrenin zaman çizelgesi de önemli. Dünya’daki yaşam yaklaşık 4 milyar yıl önce ortaya çıktı, ancak evrende yıldızlar ve yaşam için gerekli koşullar çok daha önce vardı ve M-cüce yıldızlar trilyonlarca yıl boyunca stabil kalacak. Dolayısıyla insanlık, evrende oldukça erken bir dönemde yaşıyor olabilir.

KIRMIZI CÜCELER YANLIŞ ADRES Mİ?

Öte yandan Universe Today’in konuyla ilgili bir makalesine göre, astronomların umutla baktığı kırmızı cüce yıldızlar, gezegenlerinde yaşam için uygun koşullar sunamayabilir.

Zira bu yıldızlar istikrarsız, büyük güneş lekeleri ve güçlü süper parlama aktiviteleri sergiliyor. Bu da gezegen atmosferlerini yok edebilir.

Kipping’in istatistiksel analizine göre, G-tipi yıldızlar çevresindeki gezegenlerde gözlemcilerin (bizim gibi) ortaya çıkma olasılığı daha yüksek ve bu da evrende gözlemci türlerin ortaya çıkma şansını sınırlıyor.

Yine de Kipping, M-cüce yıldızlar çevresinde yaşam arayışının tamamen gereksiz olduğunu söylemiyor, ancak bu gezegenlerin yaşam barındırma olasılığı konusunda sağlıklı bir şüphe olduğunu vurguluyor. Ayrıca astrobiyoloji çalışmalarının, Güneş benzeri yıldızlar çevresindeki Dünya benzeri gezegenlere odaklanması gerektiğini belirtiyor.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

TIME, 2025’in en iyi buluşlarını seçti

Yayımlandı

üzerinde

Uncaged Innovations, bitki bazlı deri alternatiflerini kökten yeniden tanımlıyor.

Kurucu ortak Stephanie Downs, “Deri’yi deri yapan şey nedir?” sorusundan yola çıkarak, bu kez kolajen yerine buğday, soya, pirinç gibi bitkisel proteinlerden oluşan bir malzeme geliştirdi.

Elevate adı verilen bu yeni malzeme, geleneksel derinin görünümünü ve hissini taklit ediyor; ancak üretimi yüzde 95 daha az sera gazı, yüzde 89 daha az su ve yüzde 71 daha az enerji gerektiriyor.

Jaguar Land Rover ve Hyundai, araç iç tasarımlarında Elevate kullanımı üzerinde çalışıyor.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Fizikçiler evrenin sonunu hesapladı

Yayımlandı

üzerinde

İspanya’daki Donostia Uluslararası Fizik Merkezi’nden Hoang Nhan Luu, Çin’deki Şanghay Jiao Tong Üniversitesi’nden Yu-Cheng Qiu ve ABD’deki Cornell Üniversitesi’nden Henry Tye tarafından geliştirilen modele göre, evrenin toplam ömrü 33,3 milyar yıl. Yani 13,8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama’dan bu yana yolun yaklaşık üçte biri geride kaldı.

Tye, “Son 20 yıldır kozmolojik sabitin pozitif olduğu ve evrenin sonsuza kadar genişleyeceği düşünülüyordu. Ancak yeni veriler, bu sabitin negatif olabileceğini ve evrenin sonunda çökeceğini gösteriyor” diyor.

KARANLIK ENERJİ ZAYIFLIYOR OLABİLİR

Einstein’ın genel görelilik teorisinde yer alan kozmolojik sabit (λ), evrenin genişlemesini belirleyen temel parametre. Pozitif bir λ evreni dışa doğru iterken, negatif bir λ tersine çekim etkisi yapıyor. Son gözlemler, karanlık enerjinin sabit değil, zamanla değişen bir güç olabileceğini düşündürüyor.

Journal of Cosmology and Astroparticle Physics dergisinde yayımlan araştırma sonuçlarına göre, karanlık enerjiye eşlik eden “ultra hafif aksiyon alanı” kavramı da kullanıldı. Bu hayaletimsi enerji alanı, evreni başlangıçta dışa doğru itiyor; ancak zamanla etkisi azalarak 11 milyar yıl sonra genişlemeyi durduracak.

BÜYÜK ÇÖKÜŞ’E DOĞRU GERİ SAYIM

Model, evrenin şu andakinin 1,7 katı büyüklüğe ulaştıktan sonra genişlemenin duracağını öngörüyor. Bu noktadan sonra çekim gücü baskın hale gelecek ve evren yaklaşık 8 milyar yıl sürecek bir çöküş sürecine girecek.

Tye bu süreci “Bir tepeye doğru bisiklet sürmek gibidir. Rüzgar seni önce iter, ama yavaş yavaş zayıflar. Zirvede durur ve sonra aşağı, giderek hızlanarak inmeye başlarsın” ifadeleriyle açıkladı.

OLASI BİR GELECEK

Bilim insanları bu senaryonun kesin bir tahmin değil, olası bir gelecek olduğunu vurguluyor. Karanlık enerjinin gerçekten değişken olup olmadığını anlamak için çok daha fazla gözleme ihtiyaç var.

Tye ayrıca, çalışmayı şu ifadelerle özetledi:

“Hayatın bir başlangıcı ve bir sonu olduğunu bilmek isteriz. Evren için de aynı şey geçerli. 1960’larda bir başlangıcı olduğunu öğrendik; şimdi belki de bir sonu olduğunu keşfetmeye yaklaşıyoruz.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar