Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Sağlık

Kamu hastanelerinde yeni dönem: Saatler değişiyor — Sağlık Bakanlığı’ndan açıklama

Yayımlandı

üzerinde

FatihDoganMedya 
Yayın tarihi: 21 Ağustos 2025

Özet (kısa):

  • Sağlık Bakanlığı, 81 ildeki kamu hastanelerine gönderilen talimatla ameliyathane ve endoskopi ünitelerinin mesai düzenlemesini hatırlattı; bazı birimlerin hafta içi akşam saatlerine, hafta sonu mesailerine açılması gündemde.

  • Yeni uygulama kapsamında, birçok habere göre ameliyathane ve endoskopi üniteleri hafta içi 22:00’ye kadar; hafta sonları 08:00–17:00 arasında hizmet verecek.

  • Bakanlık “mesai dışı hizmet uygulamaları konusunda doğru bilgilendirme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur” diyerek sürecin mevzuata uygun yürütüleceğini vurguladı.

  • İstanbul Tabip Odası ve bazı sağlık sendikaları uygulamaya tepki gösterdi; çalışan sağlığı ve hasta güvenliği açısından riskler olduğuna dikkat çekildi.

  • Bakanlığın mesai dışı hizmetlere ilişkin çerçevesi ve planlama esasları, 2025 başında yayımlanan “Sağlık Tesislerinde Mesai Dışı Sağlık Hizmeti” usul ve esaslarıyla belirleniyor.


Giriş — Ne oldu?

Sağlık Bakanlığı tarafından illere gönderilen yazılara ve yerel sağlık müdürlükleri talimatlarına göre, kamu hastanelerinde ameliyathane ve endoskopi gibi randevulu/prosedürel birimlerin mesai saatlerinde esneme öngören uygulamalar gündeme geldi. Bazı haberlerde, bu birimlerin hafta içi 22:00’ye kadar ve hafta sonları 08:00–17:00 aralığında çalıştırılmasının istendiği belirtiliyor. Bu gelişme, hem sağlık çalışanları hem de hasta yakınları arasında dikkat çekti

Bakanlık ne dedi?

Bakanlık, medyaya yansıyan bazı haberler ve sosyal medya paylaşımları üzerine resmi açıklama yayımladı. Açıklamada özetle:

  • “Şu anki uygulamalar ve mevzuata aykırı bir yazı veya genelge bulunmamaktadır; 04.08.2025 tarihinde kurumlara hatırlatma yazısı gönderilmiştir.”

  • Mesai dışı, nöbet ve vardiyalı çalışma uygulamalarının yürürlükteki düzenlemeler çerçevesinde yapıldığı; çalışma planlarının mevzuata uygun şekilde düzenleneceği ve sağlık çalışanlarının mağdur edilmeyeceği vurgulandı.

Bakanlık açıklaması, uygulamanın tümüyle “genel ve tek taraflı bir dayatma” olarak yorumlanmaması gerektiğini; yerleşik mevzuat içinde planlama ve ek ödeme esaslarına göre hareket edileceğini belirtiyor.

Hangi kurallara dayanıyor? (Mevzuat)

Bakanlığın mesai dışı hizmetlere ilişkin genel çerçevesi, “Sağlık Tesislerinde Mesai Dışı Sağlık Hizmeti Sunumuna Yönelik Usul ve Esaslar” belgeleri ile belirleniyor. Bu düzenlemeler; mesai dışı poliklinik, görüntüleme, ameliyathane ve benzeri birimlerin ne zaman, hangi koşullarda açılabileceğini; hangi personel kadrolarının görev yapabileceğini ve ek ödeme planlamasını içeriyor. Yani uygulamanın hukuki altyapısı 2025’te yayınlanan usul ve esaslara dayandırılıyor.

Sağlık camiasından tepkiler

İstanbul Tabip Odası başta olmak üzere bazı tabip odaları ve sendikalar, uygulamaya anında tepki gösterdi. Temel itirazlar:

  • Çalışanın rızası olmadan mesai dışı çalıştırılmasının kabul edilemeyeceği,

  • Uzayan çalışma saatlerinin hem personel sağlığını hem de hasta güvenliğini riske atacağı,

  • Planlama yapılmadan “genel talimat” gibi algılanabilecek uygulamaların iş yükünü artıracağı yönünde.

Hastalar ve randevular — Ne değişecek?

  • Randevulu ameliyat ve endoskopi programlarında esneklik sağlanarak daha fazla randevu açılması amaçlanıyor; bu sayede bekleme sürelerinin kısaltılması hedefleniyor.

  • Ancak hangi hastanenin hangi gün/saatte mesai dışı hizmet vereceği hastane yönetimlerince önceden ilan edilmek zorunda. Usul ve esaslar, mesai dışı çalışma yapacak tesislerin bunları duyurmasını öngörüyor.

Hastane yönetimleri ne yapacak?

  • Her sağlık tesisinin, mesai planlamalarını ve mesai dışı çalışacak personel listesini ek ödeme dönemi öncesinde belirlemesi gerekiyor.

  • Ayrıca hastaneler, mesai dışı saatlerde hangi hizmetlerin verileceğini ve randevu kurallarını kamuoyuna duyurmakla yükümlü. Bu ilke, uygulanabilirliğin ve şeffaflığın sağlanması için kritik.

Olası riskler ve uzman uyarıları

Uzmanlar ve tabip odaları, şu risklere dikkat çekiyor:

  • Uzun çalışma saatlerinin yorgunluk nedeniyle cerrahi komplikasyon ve hata riskini artırabileceği,

  • Ek ödeme ve nöbet düzenlemelerinin açık, adil ve mevzuata uygun yapılmaması hâlinde personel mağduriyeti doğacağı,

  • Yoğunlaşan hasta trafikleri yönetilmezse kalite ve hasta memnuniyetinde düşüş yaşanabileceği.

Ne zaman yürürlüğe giriyor? (Zamanlama)

Haber kaynakları ve Bakanlık açıklamaları uygulamanın bazı illerde ve bazı hastane gruplarında (ör. ikinci ve üçüncü basamak) pilot veya kademeli olarak uygulanabileceğini işaret ediyor. Kesin tarih ve kapsam için illerdeki sağlık müdürlükleri ve hastane baştabipliklerinin duyuruları takip edilmelidir.


Sıkça Sorulan Sorular (Kısa)

1. Bu değişiklik tüm kamu hastanelerini kapsıyor mu?
Bazı haberlere göre 81 ildeki ilgili birimlere talimat gönderildi; fakat hangi hastanenin hangi birimde tam uygulama yapacağı hastane yönetimlerinin planlarına göre değişecek.

2. Sağlık çalışanlarının onayı alınmadan mesai dışı çalıştırılacak mı?
Bakanlık, tüm uygulamaların mevzuata uygun yürütüleceğini ve çalışan mağduriyetine izin verilmeyeceğini belirtiyor; tabip odaları ise uygulamanın çalışan rızası olmadan uygulanmasının kabul edilemez olduğunu vurguluyor.

3. Hastalar bundan nasıl etkilenir?
Randevu bekleme süreleri kısalabilir; ancak hizmet kalitesi ve güvenliği için hangi hastanenin ne zaman hizmet vereceğini takip etmek önem taşıyor.


Sonuç — Ne izlemeli?

Kamu hastanelerindeki mesai düzenlemelerine ilişkin uygulama, hem sağlık hizmetlerine erişimi artırma hedefi taşıyor hem de sağlık çalışanları açısından tartışmalara yol açıyor. En güvenilir bilgi, Sağlık Bakanlığı’nın resmi duyuruları, ilgili il sağlık müdürlüklerinin yazıları ve hastane baştabipliklerinin ilanları olacaktır. Ayrıca tabip odaları ve sendikalar tarafından gelecek açıklamalar da konuya dair işçi sağlığı ve hasta güvenliği perspektifini gösterir.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlık

Milyonlarca Kişinin “Ekmek Düşmanı” Olmasının Suçu Glüten Değil — Melbourne Üniversitesi’nden Çarpıcı Sonuçlar

Yayımlandı

üzerinde

Milyonlarca Kişinin “Ekmek Düşmanı” Olmasının Suçu Glüten Değil — Melbourne Üniversitesi’nden Çarpıcı Sonuçlar

FatihDoganMedya Web Haber | 9 Kasım 2025 — 14:30 · Okuma süresi: 3 dakika

Melbourne Üniversitesi öncülüğündeki uluslararası bir çalışmaya göre, dünya çapında yetişkinlerin yaklaşık %10’u glüten içeren gıdalar tükettikten sonra rahatsızlık bildirse de, bu semptomların yalnızca küçük bir kısmı gerçekten glütenden kaynaklanıyor. Çoğu vakada sorumlu olabilecek etkenler arasında buğdayın içindeki diğer karbonhidratlar (özellikle fructanlar — FODMAP grubu) ve bağırsak-beyin (gut-brain) etkileşimleri yer alıyor


Haber Ayrıntıları

Melbourne Üniversitesi ve uluslararası ortakların yürüttüğü kapsamlı araştırma, kendi kendine “glüten hassasiyeti” tanısı koyan kişilerin büyük çoğunluğunda semptomların çift kör kontrollü testlerde glütenden bağımsız olarak ortaya çıktığını gösterdi. Araştırma özetine göre, sahada bildirilen şikayetlerin yalnızca %16–%30 aralığındaki kısmı gerçekten glüten-özgü reaksiyonlarla ilişkilendirilebildi. Bu, “ekmeği suçlama” eğiliminin önemli oranda yanlış yönlendirildiğini işaret ediyor.

Çalışma ayrıca şu bulguları öne çıkarıyor:

  • Dünyada yetişkinlerin yaklaşık %10’u glüten/bugday tükettikten sonra şişkinlik, yorgunluk veya bağırsak ağrısı bildirdiğini söylüyor; ancak bu bildirimlerin çoğu laboratuvar veya çift kör denemelerle doğrulanmıyor.

  • Semptomların önemli bir bölümünde suçlu, gluten değil; fructanlar gibi fermente olabilen kısa-zincirli karbonhidratlar (FODMAP’ler) olabiliyor — bu maddeler bazı insanlarda gaz, şişkinlik ve karın ağrısı yaratıyor. Monash ve diğer ekiplerin önceki çalışmaları da benzer sonuçlara işaret etmişti.

  • Araştırma, bağırsak-beyin etkileşimlerinin ve beklenti/algının (nocebo/placebo) semptom algısında etkili olduğunu; medya ve diyet trendlerinin de insanların “glüten suçludur” kanaatini güçlendirdiğini not ediyor.


Uzman Yorumu ve Ne Anlama Geliyor?

Araştırma yazarları ve gastroenteroloji uzmanları, sonuçların “glüteni otomatik olarak suçlama” alışkanlığını sorgulatması gerektiğini söylüyor; daha hedefe yönelik tanı yöntemleri ve kişiye özel yaklaşımlar gerekli. Ayrıca gereksiz yere glüten içermeyen ürünlere yönelmenin besin çeşitliliğini azaltabileceği ve ekonomi-sağlık açılarından olumsuz sonuçları olabileceği uyarısı yapılıyor.

Pratik çıkarımlar:

  • Kendi kendine glüten kesme kararı almadan önce bir gastroenteroloğa başvurun; çölyak hastalığı ve buğday alerjisi dışlanmalı.

  • Semptomlarınız FODMAP’lara bağlı olabilir; bunun tespiti ve yönetimi için diyetisyen eşliğinde kontrollü FODMAP-kısıtlaması değerlendirilebilir.

  • Eğer günlük yaşam kalitenizi etkileyen belirtileriniz varsa, profesyonel test ve yönlendirme önemlidir — popüler diyet trendleri tek başına yol gösterici olmamalıdır.

Okumaya Devam Et

Sağlık

Yenidoğanlarda beyin hasarı erken tespit edilebilecek: aEEG, NIRS, biyobelirteçler ve MRI ile “zamana karşı yarış”

Yayımlandı

üzerinde

Yenidoğanlarda beyin hasarı erken tespit edilebilecek: aEEG, NIRS, biyobelirteçler ve MRI ile “zamana karşı yarış”

FatihDoganMedya — 07 Kasım 2025, 10:00 | Okuma süresi: 4 dakika

Yeni doğanlarda (yenidoğan) oluşabilecek beyin hasarının (özellikle doğumsal veya perinatal hipoksik-iskemik hasarın) erken safhada tespit edilmesi, nörolojik hasarı azaltacak tedavilere (ör. terapötik hipotermi) zamanında başlamayı mümkün kılıyor. Klinik takip, beyin fonksiyonunun sürekli izlenmesi (aEEG/EEG), beyin oksijenasyonunun izlenmesi (NIRS), kan/serum biyobelirteçleri (S100B, NSE) ve erken dönem MR görüntüleme (DWI) bir arada kullanıldığında tanı ve prognostik değerlendirme güçleniyor.


Neden erken tespit önemli?

Doğum sırasında veya hemen sonrasında oksijen yetersizliği (asfiksi) sonucu gelişen hipoksik-iskemik ensefalopati (HIE), ölüm ve uzun süreli nörogelişimsel bozuklukların önemli nedenlerinden biridir. Erken tanı, beyin koruyucu müdahaleler için (örneğin terapötik hipotermi) kritik zaman penceresinin kaçırılmaması anlamına gelir; terapötik hipoterminin, uygun bebeklerde mortalite ve uzun dönem engellilik oranlarını azalttığı klinik çalışmalarda gösterilmiştir.

Hangi yöntemler “erken” uyarı veriyor?

  • aEEG / EEG (amplitude-integrated EEG): Yoğun bakım ünitesinde uygulanan kısa ve uzun süreli aEEG kayıtları, doğum sonrası ilk 24–72 saatte beyin fonksiyonundaki bozulmaları ve nöbetleri tespit ederek ciddi HIE riskini öngörebiliyor. Bu araç hem prognostik bilgi veriyor hem de antiepileptik/ilerleyici bakış açısı sunuyor.

  • Near-Infrared Spectroscopy (NIRS): Cilt üzerinden non-invaziv ölçüm yapan NIRS cihazları, beyin dokusunun oksijen doygunluğunu (rScO2) gerçek zamanlı gösterir. Yaygınlaşmakta olan bir teknoloji olmasına rağmen skorların nasıl yorumlanacağı ve müdahale eşiğinin standartlaştırılması üzerine çalışmalar sürüyor. Klinik kullanım artıyor ancak kanıta dayalı fayda ve algoritmalar hâlâ netleşiyor.

  • Biyobelirteçler (S100B, NSE vb.): Kanda ölçülebilen S100B ve nöron-spesifik enolaz (NSE) gibi proteinler, doğum sonrası ilk günlerde yükselmesi halinde beyin hasarı olasılığını işaret edebiliyor; erken prognostik bilgi ve takip amacıyla umut verici kabul ediliyor. Ancak keskin sınır değerlerinin ve rutin kullanım protokollerinin standardizasyonu gerekiyor.

  • Erken dönem MR (özellikle DWI/ADC): Doğumdan sonraki ilk günlerde difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme (DWI) iskemik alanları erken dönemde gösterebiliyor; MR, hem hasarın dağılımını hem de prognozu belirlemede altın standartlardan biri olarak kabul ediliyor.

Klinik pratikte nasıl uygulanıyor?

  1. Riskli doğum/klinik bulgu varsa (zorlu doğum öyküsü, düşük APGAR, solunum problemi, klinik nöbetler) yenidoğan hızlıca değerlendiriliyor.

  2. Acil monitorizasyon: aEEG/EEG ile beyin fonksiyonu izlenir; aynı anda NIRS ile beyin oksijenasyonu takip edilebilir. Bu yöntemler NICU’da real-time bilgi verir.

  3. Kan örnekleri alınır — gerekirse S100B/NSE ölçümleri yapılır; yükselme varsa yakın takip ve ileri tetkik düşünülür.

  4. İlk 24–72 saat içinde MRI planlanarak lezyonların yeri ve şiddeti değerlendirilir. Bu, uzun dönem tahmini için önem taşır.

  5. Terapötik hipotermi kriterlerini karşılayan bebeklerde (örn. orta-şiddetli HIE) 6 saatlik kritik pencere içinde soğutma tedavisine başlamak, uzun dönem sonuçları iyileştirir. Bu yüzden hızlı tanı ve sevk şarttır.

Aileler hangi belirtilere dikkat etmeli?

  • İlk saatlerde veya günlerde solunum desteği gereksinimi, zayıf emme/yorulma, kas tonusunda değişiklik (çok gevşek veya çok kasılma), tekrarlayan nöbet benzeri hareketler veya bilinç düzeyinde anormallikler görüldüğünde derhal sağlık personeline başvurulmalı. Yenidoğan değerlendirmesi sırasında doktorlar bu bebekleri yakından izler ve gerekli testleri hızlıca başlatır.

Sınırlamalar ve geleceğe bakış

Hiçbir test tek başına mutlak güvenilir değildir; en başarılı yaklaşım çoklu yöntem kombinasyonudur (klinik inceleme + aEEG/EEG + NIRS + biyobelirteçler + erken MR). Ayrıca bazı teknolojilerin (özellikle NIRS ve biyobelirteçlerin) standart eşik değerleri ve geniş çaplı kanıta dayalı kullanım rehberleri gelişmekte. Araştırmalar sensör hassasiyetini, zaman pencerelerini ve tedavi algoritmalarını netleştirmek için devam ediyor.

Okumaya Devam Et

Sağlık

Enerji içecekleri gençleri hedefliyor — Uzmanlardan “kalp ve damar riski” uyarısı

Yayımlandı

üzerinde

Enerji içecekleri gençleri hedefliyor — Uzmanlardan “kalp ve damar riski” uyarısı

FatihDoganMedya / Sağlık Servisi
Tarih: 4 Kasım 2025   Saat: 16:34 (Europe/Istanbul)
Okuma süresi: 4 dakika

Son yıllarda özellikle gençler ve üniversite öğrencileri arasında popülerliği artan enerji içecekleri, kardiyologlar ve halk sağlığı uzmanlarından gelen uyarılarla yeniden gündemde. Uzmanlar, kısa vadeli canlılık hissi sağlayan bu içeceklerin yüksek kafein, şeker ve uyarıcı bileşen kombinasyonunun kalp atış hızını, kan basıncını ve elektriksel iletimi etkileyerek ciddi aritmi ve diğer kardiyovasküler sorunlara yol açabileceğini belirtiyor.

Neler var içinde — neden tehlikeli?

Enerji içeceklerinin formülleri markaya göre değişse de ortak paydada kafein, taurin, guarana, ginseng, B vitaminleri ve yüksek miktarda şeker bulunuyor. EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) gibi kuruluşlar, standart bir enerji içeceği kutusunun 80 mg civarı kafein içerebileceğini; bazı ürünlerde ise porsiyon başına çok daha yüksek dozlara ulaşılabildiğini hatırlatıyor. Bu bileşenlerin bir arada ve yüksek miktarda tüketilmesi, özellikle genç ve sağlıklı görünümlü kişilerde bile beklenmedik ritim bozukluklarına yol açabiliyor.

Bilim ne diyor? — Akut ve kronik etkiler

Yapılan klinik incelemeler ve derlemeler, enerji içeceklerinin kısa süre içinde sistolik ve diyastolik kan basıncını, kalp hızını artırabildiğini; bazı durumlarda EKG’de QT uzaması gibi aritmiye yatkınlık göstergeleri ortaya çıkarabildiğini gösteriyor. Bu bulgular, özellikle yoğun/ardışık tüketim, spor/egzersizle eş zamanlı kullanım, alkol veya bazı ilaçlarla kombinasyon halinde riskin yükseldiğine işaret ediyor.

Bunun yanında son yıllarda yayımlanan gözlemsel çalışmalar ve derlemeler, sürekli ve yüksek doz enerji içeceği tüketiminin uzun vadede kan basıncı, metabolik parametreler ve elektrokardiyografik değişkenler üzerinde olumsuz etkileri olabileceğini öne sürüyor; genç nüfustaki yüksek tüketim oranları halk sağlığı açısından endişe yaratıyor

Türkiye’de uzman uyarıları ve düzenleme tartışmaları

Türk kardiyologlar ve çocuk sağlığı uzmanları, enerji içeceklerinin özellikle 16–25 yaş aralığındaki tüketicilerde risk oluşturduğunu belirterek satış sınırlamaları ve etiketleme düzenlemelerinin gerekliliğini gündeme getiriyor. İngiltere’de getirilen yaş sınırlaması uygulaması gibi örnekler, Türkiye’de de benzer düzenlemelerin tartışılmasına neden oldu. Türk hekimler halkı “ailede kalp hastalığı ya da aritmi öyküsü olanların, hamilelerin, çocukların ve kontrolsüz hipertansiyonu bulunanların enerji içeceği tüketmemesi” yönünde uyarıyor.

Hangi durumlarda acil müdahale gerekebilir?

Uzmanlar şu şikâyetleri yaşayanların derhal sağlık kuruluşuna başvurmasını öneriyor:

  • Şiddetli çarpıntı, düzensiz kalp atışı (bayılma hissi), göğüs ağrısı, nefes darlığı, ani baş dönmesi veya bilinç kaybı.
    Bu yakınmalar enerji içeceği tüketimiyle ilişkilendirilebileceği gibi altta yatan başka bir kalp hastalığının belirteci de olabilir — bu yüzden ihmal edilmemeli.

Pratik öneriler — kimler kaçınmalı, nasıl sınırlanmalı?

Uzmanların öne çıkardığı temel öneriler:

  • 18 yaş altı gençlere enerji içeceği önerilmemesi, mümkünse satışların sınırlandırılması.

  • Kalp hastalığı, ritim bozukluğu, kontrolsüz hipertansiyon veya hamilelik durumunda tüketmeme.

  • Spor veya yoğun fiziksel aktivite sırasında enerji içeceği almaktan kaçınma; susuzluk için su veya elektrolit dengeli içecekleri tercih etme.

  • Günde bir kutuyu geçen tekrar tüketimlerden kaçınma; kafein alımını gün içinde diğer kaynaklarla (kahve, çay, çikolata) birlikte hesaplama.

Uzmanlara kulak verin — kısa not

Enerji içecekleri “anlık performans” hissi verse de içerdikleri bileşenlerin etkileşimi kalp-damar sisteminde sessiz ama tehlikeli etkiler yaratabilir. Özellikle genç tüketiciler arasında moda haline gelmiş bu içeceklerin yaygın kullanımının izlenmesi, okullarda ve perakende satışta bilgilendirme/etiketleme uygulamalarının güçlendirilmesi uzmanların ortak görüşü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar