Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Teknoloji

Evrenin geçmişini aydınlatma yolunda tarihi adım: Uzayın 3D haritası çıkartılıyor

Yayımlandı

üzerinde

, evrenin kökenlerini ve galaksilerin tarihini anlamak için tasarlanan SPHEREx (Spectro-Photometer for the History of the Universe, Epoch of Reionization and Ices Explorer) adlı teleskobunu başarıyla yörüngeye fırlattı. SpaceX’in Falcon 9 roketiyle gerçekleştirilen bu fırlatma, bilim dünyasında büyük bir heyecan yarattı. SPHEREx, evrenin genişlemesi ve yaşamın temel yapı taşlarının izlerini araştırmak için kızılötesi ışıkta gökyüzünü tarayacak.

GÖREVİN BİLİMSEL HEDEFLERİ

SPHEREx, evrenin erken dönem genişlemesini anlamak için tasarlandı. Büyük Patlama’dan hemen sonra gerçekleşen ve “kozmik enflasyon” olarak adlandırılan bu genişleme, evrenin boyutlarını trilyonlarca kat artırdı. Teleskop, 450 milyondan fazla galaksiyi haritalayarak bu fenomenin fiziksel temellerine ışık tutmayı hedefliyor. Ayrıca, Samanyolu’ndaki 100 milyondan fazla yıldızın 3 boyutlu haritasını çıkararak galaksimizdeki yaşamın temel yapı taşlarını araştıracak.

SPHEREx, yalnızca büyük galaksileri değil, diğer teleskopların tespit edemediği kadar küçük, dağınık veya uzak galaksilerin toplam ışık yayılımını da ölçebilecek. Bu, evrendeki tüm ışık kaynaklarının daha kapsamlı bir resmini sunacak.

SPHEREx’in bilimsel hedefleri yalnızca evrenin tarihini anlamakla sınırlı değil. Teleskop, Samanyolu’ndaki yıldızlararası gaz ve toz bulutlarında su ve karbon dioksit gibi yaşamın temel yapı taşlarını arayacak. Bu bulgular, yeni yıldız ve gezegenlerin oluşum süreçlerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak.

TEKNOLOJİK ÖZELLİKLER VE ÇALIŞMA PRENSİBİ

SPHEREx, evrenin sırlarını keşfetmeye yönelik geliştirilen gelişmiş kızılötesi hiperspektral görüntüleme sistemiyle öne çıkıyor. Teleskop, gökyüzünden gelen ışığı topladıktan sonra, özel optik dizaynı sayesinde bu ışığı 102 ayrıntılı spektral kanala ayırmaya yarayan bir difraksiyon ızgarası ve lineer değişken filtre kombinasyonu kullanıyor. Bu teknoloji, her bir pikselden elde edilen ışık tayfını ayrıntılı olarak kaydederek, yıldızlar, galaksiler ve interstellar ortamın kimyasal bileşenleri ile fiziksel özelliklerine dair derin analizler yapma imkanı sunuyor.

SPHEREx’in optik sistemi, düşük çözünürlüklü ancak geniş kapsamlı tayf analizi için özel olarak optimize edildi. Bu sistem, her gözlem noktasında ışığın içerdiği kimyasal elementler, enerji dağılımları gibi detayların tespitine olanak tanır. Gelişmiş sensör ve algoritmalar, zayıf ışık kaynaklarından bile yüksek hassasiyetle veri toplayarak, evrenin derinliklerindeki küçük farkları bile belirleyebilmektedir.

Ayrıca, teleskop, yörüngede geçireceği iki yıl boyunca gökyüzünü defalarca tarayarak, her bölgenin spektral imzasını zaman içinde değişen detaylarıyla birlikte kaydetmeyi amaçlıyor. Bu sürekli tarama işlemi, yalnızca geniş alanı kapsayan benzersiz bir spektral harita oluşturmakla kalmıyor; aynı zamanda kozmik enflasyon, galaksi oluşumu ve yıldız evrimi gibi karmaşık süreçleri ortaya çıkarmak için esnek veriler sunuyor. Elde edilen devasa veri seti, evrenin yapısal ve kimyasal evriminin derinlemesine anlaşılabilmesi için bilim insanlarına eşsiz bir kaynak oluşturacak.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Teknoloji

Bilim insanları şimdiye kadarki en sentetik canlıyı oluşturdu

Yayımlandı

üzerinde

insanları, dünyadaki herhangi bir canlıdan çok daha sadeleştirilmiş ve değiştirilmiş genetik koda sahip yeni bir üretti.

Syn57 adı verilen sentetik “Escherichia coli” bakterisi türü, yaşamın temel dilini oluşturan 64 kodondan yalnızca 57’sini kullanarak vücudunu inşa edecek şekilde tasarlandı. Bu, bugüne kadar elde edilen en “küçültülmüş” genetik planlama olarak kayda geçti.

Kodon, DNA veya RNA’daki 3 nükleotidlik (üç harflik) birimlere verilen isim. DNA ve RNA’nın alfabesi 4 harften (nükleotid) oluşuyor: A, T, G, C. Bu harfler üçlü gruplar halinde dizilir. Her üçlü, yani kodon, bir anlam taşıyor.

Yaşamın tarifi, üç nükleotidden oluşan 64 farklı kodona dayanıyor. Hücreler, bu üç harfli kodonları okuyarak hangi amino asidin üretileceğini ve protein zincirine hangi sırayla ekleneceğini belirliyor.

Ancak doğadaki sistemde gereksiz tekrarlar bulunuyor; canlılar 20 amino asit ile hayatta kalabiliyor, dolayısıyla birçok kodon aynı işlevi taşıyor.

SIFIRDAN TASARLANDI

İngiltere’deki Medical Research Council Molecular Biology Laboratuvarı araştırmacıları, bu tekrarları ortadan kaldırmak için bakterinin tüm genomunu sıfırdan tasarladı. Bazı işlemler için genetik kodda 101 binden fazla değişiklik yapıldı.

parçalar bilgisayarda tasarlandıktan sonra küçük bölümler halinde bakterilere aktarıldı ve test edildi. Ardından bu parçalar birleştirilerek tamamen sentetik ve çalışır halde bir bakteri elde edildi.

Çalışmanın başyazarlarından sentetik biyolog Wesley Robertson, sürecin zorluklarına dikkat çekerek, “Bazen gerçekten çıkmaz yolda mıyız, yoksa bunu tamamlayabilir miyiz diye düşündük” dedi.

YENİ UFUKLAR

Syn57, genetik kodun ciddi ölçüde sıkıştırılmış haliyle yaşamın sürdürülebileceğini gösteriyor. Ayrıca boşta kalan kodonlar, farklı roller üstlenmek üzere yeniden tanımlanabilir. Araştırmacılar, bunun yeni sentetik polimerler ve makrosikller geliştirme imkanı sunduğunu belirtiyor.

Bir diğer önemli nokta ise, Syn57’nin sıra dışı genetik kodunun virüsler tarafından okunamaması. Bu özellik, bakterilerin endüstriyel ölçekte protein üretiminde virüs kaynaklı kayıpları azaltabilir.

Ayrıca genetik olarak değiştirilmiş bu bakterilerin doğal çevreye karışması durumunda üreyememesi, biyogüvenlik açısından avantaj sağlayabilir.

Çalışmanın sonuçları Science dergisinde yayımlandı.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Harvardlı gökbilimci: Uzaylılar şu anda insan zekasını ölçüyor

Yayımlandı

üzerinde

Harvard Üniversitesi’nden astronom Avi Loeb’e göre,Güneş Sistemi’ne giren üçüncü yıldızlararası cisim, aslında uzaylılar tarafından insan zekasını ölçmek için gönderilmiş olabilir.

NASA ve çoğu gökbilimci 3I/ATLAS adı verilen bu cismin bir kuyruklu yıldız olduğunu savunsa da Loeb farklı düşünüyor.

Daha önce de 2017’de keşfedilen ‘Oumuamua adlı ilk yıldızlararası nesnenin aslında bir uzaylı aracı olduğunu öne sürmesiyle tanınan Loeb, yeni blog yazısında 3I/ATLAS’ın da doğal bir gök cismi olmayabileceği iddiasını yineledi.

Loeb, “Her yıldızlararası yolcu bilir ki, gezegen sistemlerinde bolca buzlu kaya vardır. Bu yüzden Dünya’daki akıllı canlıların da bu cisimlere aşina olması gerekir. Ama işte tam da bu noktada yanılıyor olabiliriz” diye yazdı.

Loeb’in iddiasına göre bu gizemli gök cismi, insanın gelişmişlik düzeyini ve zekasını gizlice ölçüyor.

“SAÇMALIK” MI, TEHLİKE Mİ?

Oxford Üniversitesi’nden kuyruklu yıldız uzmanı Chris Lintott İSE Loeb’in teorisini “saçmalık” olarak nitelendirirken, Loeb bu tepkilerin uzaylıların gözünde insanlığın testi geçemediği anlamına gelebileceğini savundu.,

Loeb, Hubble Uzay Teleskobu’nun yeni görüntülerine dikkat çekti. Görüntülerde cismin önünde bir “parıltı” var ancak tipik kuyruklu yıldızlarda olduğu gibi arkasında belirgin bir kuyruk bulunmuyor. Ayrıca yapılan spektroskopik ölçümler de parıltının etrafında gaz olmadığını gösteriyor. Bu da kuyruklu yıldız tezini zayıflatıyor.

Loeb’e göre en güçlü alternatif açıklama, 3I/ATLAS’ın “iç Güneş Sistemi’ni hedefleyen teknolojik bir nesne” olması. Hatta Mars, Venüs ve Jüpiter’in gökyüzünde kavuşacağı dönemi özellikle hedeflemiş olabilirler.

“MAHALLEMİZE HOŞGELDİNİZ”

Loeb, bu teoriyi test etmek için daha da ilginç bir öneride bulundu: 3I/ATLAS’a Mors alfabesiyle bir mesaj göndermek. Planladığı mesaj ise oldukça barışçıl:

“Merhaba, mahallemize hoşgeldiniz. Barış!”

Her ne kadar Loeb’in iddiaları bilim çevrelerinde kuşkuyla karşılanıyor olsa da, onun bakışı gök cisimlerine farklı bir perspektif katıyor. Loeb, 3I/ATLAS’ı “yıldızlararası ölçekte kör bir randevu” olarak nitelendiriyor ve şunları ekliyor:

“Bir iyimser olarak olaya pozitif yaklaşmayı tercih ediyorum. Uzaylı zeka ile ilk selamlaşmadan sonra atacağımız adımlar, toplayacağımız verilere bağlı olacak.”

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Dünyada bir ilk: Robot anneler insan bebekler doğuracak

Yayımlandı

üzerinde

Çin’de Guangzhou merkezli Kaiwa Technology’nin kurucusu Dr. Zhang Qifeng, yapay rahim teknolojisinin artık “olgun bir aşamaya” ulaştığını söyledi.

Zhang, “Teknolojiyi artık robotun karnına yerleştirmemiz gerekiyor, böylece bir insanla robot etkileşime girerek hamilelik süreci gerçekleşebilir” dedi.

9 AYLIK HAMİLELİK SÜRECİ

Robotun karnında yer alacak yapay rahimde, bebek tüpten aldığı besinlerle büyüyecek ve yapay amniyotik sıvı içinde gelişimini sürdürecek. Dokuz ayın sonunda ise canlı bir bebeğin doğacağı belirtiliyor.

Prototipin gelecek yıl yaklaşık 100 bin yuan (yaklaşık 10 bin sterlin) fiyatla satışa çıkması bekleniyor. Ancak embriyonun yapay rahme nasıl yerleştirileceği ve döllenmenin nasıl gerçekleşeceği konusunda ayrıntılar henüz açıklanmadı.

BİLİMSEL GEÇMİŞ VE TARTIŞMALAR

Dr. Zhang, fikrin tamamen yeni olmadığını, daha önce bilim insanlarının prematüre kuzuları “biyotorba” içinde haftalarca yaşatmayı başardığını hatırlattı. Ancak bu gelişme, beraberinde büyük etik ve hukuki tartışmaları da gündeme getirdi.

Guangdong eyalet yetkilileriyle politika ve yasa taslakları üzerine görüştüğünü söyleyen Zhang, teknolojinin Çin’de artan kısırlık oranına (2007’de yüzde 11,9 iken 2020’de yüzde 18) çözüm olabileceğini savunuyor.

“ANNELİĞİN BAĞINI KOPARTIYOR”

Buna karşı çıkan uzmanlar ise teknolojiyi “sorunlu” olarak nitelendiriyor. Eleştiriler, anne ile bebek arasındaki doğal biyolojik süreçlerin bilim tarafından kopyalanamayacağı yönünde.

2022’de Philadelphia Çocuk Hastanesi’nden araştırmacılar da bu tür bir teknolojinin hamileliği “hastalıklı bir süreç” gibi gösterebileceği uyarısında bulundu.

Öte yandan bazı uzmanlar, yapay rahimlerin kadınları hamilelik risklerinden kurtarabileceğini ve bedensel yükü ortadan kaldırarak özgürleştirebileceğini savunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar