Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Sanat

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çocuklar için sahnede

Yayımlandı

üzerinde

Ankara Bilim Üniversitesi Prof. Dr. Yavuz Demir’in librettosunu yazdığı, genç ve üretken orkestra şefi ve besteci Hasan Niyazi Tura’nın bestelediği “Sesler ve Küller: Karanlığın Orta Yerinde Küçücük Bir Kalpten Yükselen Ağıt” isimli sahne kantatı, 18 Nisan’da CSO Ada Ankara Ziraat Bankası Ana Salon’da dünya prömiyeri yapacak.

Konserde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına, Devlet Çoksesli Korosu eşlik edecek ve eseri çocuk solist Ada Reyhan Günay, sopranolar Hülya Kazan, Ceren Aydın, bariton Kamil Kaplan seslendirecek.

Şef Rengim Gökmen, prova öncesi bir sahne kantatı olan eserin operatif karakteri yüksek olduğundan opera olarak sahnelenebileceğini belirtti. Prof. Dr. Yavuz Demir ve Hasan Niyazi Tura’nın eserini, solistler, koro ve orkestra olarak tasarladıklarını belirten Gökmen, “Eserin anlatılışının temelinde çocuk var. Çocukların savaşlarda uğradıkları zulme ve onların kayıplarına işaret ediyor.” dedi.

Her savaşta sivillerin öldüğünü, bunlar arasında en masum olanların ve hiçbir şeyden haberleri olmayan çocukların kaybının ise herkesi derinden üzdüğüne işaret eden Gökmen, bu durumun geçmişten beri değişmediğini kaydetti.

Gökmen, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eser, Filistin’de, Gazze’de yaşanan dram, daha önceleri Bosna’da yaşanan dram, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan çocuk ölümleri ve bunların hepsine bir gönderme. Çocuklara yapılan zulmü toplumların beynine kazımayı ve önleyici yaklaşımlarımızı olabildiğince geliştirmemizi ortaya çıkaran bir eser. Eserin ekseninde solist olarak bir çocuk var, solistimiz Ada seslendirecek. Ada, konservatuvar öğrencisi olmasına karşın ilk defa bu işin altına giriyor ve çok başarılı. Diğer üç solistimiz Hülya Kazan, Kamil Kaplan, Ceren Aydın, çok başarılı ve profesyonel sanatçılar.”

CSO ve Devlet Çoksesli Korosunun ülkenin başarılı sanat kurumlarından olduğunu, eserde böyle bir birleşimden büyük başarılı sonuç çıkacağını belirten Gökmen, kendisi için de 18 Nisan akşamının tarihi bir akşam olacağını söyledi. Eserin müziğinin dramatik etkisinin yüksekliğine dikkati çeken Gökmen, “Hem çalanların hem dinleyenlerin sıkılmadan dinleyebilecekleri ve film gibi izleyebilecekleri bir eser. Bir saat sürüyor ama bir saatin nasıl geçtiğini anlayamayacakları bir sahne kantatı kazandı literatürü.” ifadesini kullandı.

Dünya prömiyerinin 23 Nisan kutlamalarına yakın olmasının da anlamlı olduğunu belirten Gökmen, “Günümüzde savaşların olduğu bir dünyada ağıt niteliğinde bir eserin çıkması ve 18 Nisan’da yapılması daha da kıymetli oldu.” diye konuştu.

“HÜZÜNLÜ BİR ESER OLACAK”

Besteci Hasan Niyazi Tura da librettonun çok dokunaklı olduğunu, her hecesinin notalarını beraberinde getirdiğini belirterek, Prof. Dr. Yavuz Demir’i tebrik ettiğini söyledi.

Tura, “Böyle bir librettoya beste yaptığım ve opera türündeki ilk bestemi bu şekilde meydana getirdiğim için çok mutluyum. Bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden, medeniyetlerin üç maymunu oynadığı savaşlara sanatsal açıdan dokunaklı duruş sergileyen bir eser ortaya çıktı. Eserin beste aşaması çok çılgınca oldu ve 1,5 ayda besteledim. Önce vokal çatıyı, bütün şarkıları meydana getirdim ki, şarkıcılar ve koro çalışmaya başlayabilsin. Akabinde orkestrasyonu yapıp prömiyere yetiştirebildim.” şeklinde konuştu.

Her bestecinin meydana getirmeye çalıştığı özgün müzik dili ve anlatımı olduğunu anlatan Tura, şunları kaydetti:

“Benim de besteci olarak ortaya koymaya çalıştığım, tıpkı hocalarım, babam besteci Yalçın Tura başta olmak üzere değerli bestecilerimizin yapmaya çalıştıklarının devamı gibi sayılabilir. Hocalarımın hocası Ahmet Adnan Saygun’un söylediği bir söz var; ‘Geleneği bilmek, geleneğe atıfta bulunmak çok önemli.’ Eserde, Klasik Batı Müziği, senfonik ve opera repertuvarı geleneğine de eklemlenen, lakin müzik dili ve anlatımı olarak izleyicinin kendisinden ve soluduğu havadan, yaşadıkları hayattan bulabilecekleri tınıları yakalamaya çalıştım. Beethoven’ın sevdiğim sözü gibi ‘Kalpten geldi, kalplere gitsin.'”

Besteci ve şef Tura, Sesler ve Küller’in bir perdelik opera eseri olduğunu fakat eseri ilk önce dekor, kostüm ve dramaturji olmadan yapacakları için “sahne kantatı” olarak nitelendirdiklerini dile getirdi.

Tura, “Esere şarkı odaklı çalıştım. Çocuk solistimiz sevgili Ada, çok cesaret isteyen bir işe girişti. Repertuvara baktığınız zaman çocuk solist odaklı eser sayısı çok az. Orkestra, solistler, koro ile izleyicinin bir şeyler bulabileceği şarkılar sunmaya çalıştım. Hüzünlü bir eser olacak. Değerli müzikseverleri bu çalışmayı kendilerine sunmaya davet ediyorum.” ifadelerini kullandı.

“ESERLER, UZUN YILLARIN VE ÇOK FAZLA OLAYIN BİRİKİMİ NETİCESİNDE HAYATA GEÇER”

Eserin librettosunu yazan Ankara Bilim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Demir de sanat eserlerinin bir anda ortaya çıkan ürünler olmadığını, uzun zaman üzerinde düşünülerek heyecan duyulduğunu ve kimi zaman tedirginlik de duyulabildiğini söyledi.

Eserlerin uzun yılların ve çok fazla olayın birikimi neticesinde hayata geçtiğini anlatan Demir, “Acılar, sevinçler kadar hayatımızın içerisinde olan eylemler ve sonuçlardır. Sesler ve Küller, aslında son Filistin ve Gazze olaylarının neticesinde yazılmış bir eser değil ama onlara da ithaf edilebilecek kadar zulmün, acının, gözyaşının ve insanın insana yaptıklarının bir cevabı olarak ortaya çıktı. Tabii ki her dinden, her ırktan acı çeken, zulme uğrayan herkes kendisine dair hikayeler, sesler, acılar bulabilir. Sesler ve Küller, insanlığın var olduğu günden beri bir toplumun diğerine kötü gözle, onu yok etme niyetiyle bakmasına estetik bir tepkinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.

Demir, eserin merkezinde çocuğun yer almasının nedenini ise şu sözlerle anlattı:

“Biz büyükler, küçüklere oynayabilecekleri, yaşayabilecekleri alan bırakmıyoruz. Herhalde suçu olan biziz. Sait Faik, ‘Son Kuşlar’ hikayesinin son paragrafında şöyle söyler: ‘Çocuklar sizin için üzülüyorum çünkü biz çok çiçek gördük, çok çimen çiğnedik, çok kuş gördük ama ne yazık siz göremeyeceksiniz.’ Belki de Sesler ve Küller, Sait Faik’in bıraktığı yerden bir devam olabilir, bilmiyorum, dinleyenler, okuyanlar bu kararı versinler.”

Milli Mücadele’nin 100. yılına ithafen yazdığı “Yankılı Tepeler” eserinin ilk librettosu olduğunu, bu eserin Yankılı Tepeler’deki birçok imgeyi başka şekilde ortaya çıkardığını söyledi.

“SANAT OLMADAN HİÇBİR ŞEYİ İFADE VE İCRA EDEMEYECEĞİZ”

Sesler ve Küller’in ilerleyen zamanda opera olarak da seyircinin karşısına geleceğini belirten Demir, şunları kaydetti:

“Sanat eserleri, aslında insanlığı güzelleştirmenin tek kaynaklarından birisidir. Bütün savaşlara ve acılara rağmen estetiğin galip geleceğine inanıyorum. Daha mutlu ülkeyi yaratabilmek, insanlığın barış içerisinde yaşayabilmesi için insanların mutlaka sanata ihtiyaç duyduklarına inanıyorum. Sanat olmadan hiçbir şeyi ifade ve icra edemeyeceğiz. ‘Mesuliyet’ dediğiniz şey aslında meşrutiyeti doğurabilecek esastır, mesuliyetin de tek tezahürü yer sanattır. Yüksek sanatı olmayan milletler ancak sokakta bağırıp çağırabilirler.

Sanatla tezahür eden her türlü meşru eylem, mutlak suretle herkes tarafından kabul görecektir. Sesler ve Küller’in final sahnesinde çok enteresan kapanış yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın (Recep Tayyip Erdoğan) uzun yıllardır ‘Dünya beşten büyüktür.’ diyerek siyasal çözümsüzlüğün geldiği noktayı ifade etmesini, tam da bunu destekleyen estetik finalle eserin sonunda mesajımızı veriyoruz. Değerli seyircilerimizin geldiklerinde bu mesajı göreceklerini ben de heyecanla bekliyorum.”

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sanat

44. İstanbul Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu

Yayımlandı

üzerinde

Oyuncu Onur Özaydın sunumuyla Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirilen kapanış ve ödül töreninde, Uluslararası ve Ulusal Yarışma’da en iyi filmler ödüllendirildi.

Bu yıl 139 uzun metrajlı ve 15 kısa filmin yer aldığı festivalde, usta yönetmenlerin son eserleri ve dünya festivallerinden filmler sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Festivalde kısa ve uzun metrajlı toplam 51 film yarışırken, törende 18 ödül sahiplerini buldu.

“ALTIN LALE YARIŞMASI”

Başkanlığını Shekhar Kapur’un yaptığı “Altın Lale Yarışması” kategorisinde Ada Solomon, Ebru Ceylan, Saadet Işıl Aksoy ve Cameron Bailey jüride yer aldı.

Bu yıl, Ulusal Yarışma ile Uluslararası Yarışma, Altın Lale Yarışması’nda birleşti ve bu bölümde yerli ve yabancı toplam 15 film yarıştı.

Jüri başkanı, yönetmen Shekhar Kapur’un açıkladığı “Altın Lale En İyi ” ödülünü, Balint Szimler’ın yönettiği “Ders Olsun” filmi aldı.

Ödüllü yönetmen Marianna Brennand’ın açıkladığı “Kariyo-Ababay Jüri Özel Ödülü”, “Tayfa” filmiyle Sahand Kabiri’ye verildi.

“En İyi Yönetmen” ödülünü “Yeni Şafak Solarken” filmiyle Gürcan Keltek kazanırken, “En İyi Senaryo” ödülüne “O Da Bir Şey Mi” filmiyle Pelin Esmer layık görüldü.

“En İyi Kadın Oyuncu” kategorisinde ödül “Yanardağın Altında” filmiyle Sofia Berezovska’nın olurken, “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü “Uçan Köfteci” ile Nazmi Kırık’a gitti.

“KISA FİLM YARIŞMASI”

Kısa film yapımını özendirmek, bu alandaki gelişimi desteklemek ve nitelikli kısa filmleri festival izleyicisiyle buluşturmak amacıyla düzenlenen yarışmaya bu yıl Türkiye’den ve dünyadan 12 film katıldı.

Sofia Bohdanowicz, Sinan Kesova ve Herve Le Phuez’den oluşan jüri “En İyi Kısa ” ödülünü Jan Bujnowski’nin yönettiği “Köşe Dansı” filmine verirken, mansiyon ödülüne Umut Şilan Oğurlu’nun yönettiği “Dilan Hakkında Konuşmalıyız” layık görüldü.

“YENİ BAKIŞLAR”

Genç yönetmenleri desteklemek ve yeni çalışmaları daha görünür kılabilmek için yalnızca ilk ve ikinci filmlerini çeken yerli yönetmenlere açık olan “Yeni Bakışlar” bölümünün jürisinde Florent Herry, Bulut Reyhanoğlu, Vuslat Saraçoğlu ve Tibet Çam yer aldı.

“Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü” ise Necmi Sancak’ın yönetmenliğini yaptığı “Ayşe” filmine verildi.

“En İyi Görüntü Yönetmeni” ödülünü “Atlet” filmiyle Ayşe Alacakaptan, “En İyi Kurgu” ödülünü “Zamanın Kıyısında Sınav” filmiyle Eşref Gürkan Kılıç, “En İyi Sanat Yönetmeni” ödülünü “Adresi Olmayan Ev” filmiyle Atilla Çelik, “En İyi Özgün Müzik” ödülünü “Zamanın Kıyısında Sınav” filmiyle Türkay Nişancı, Sevan Amiroğlu ve İlkay Nişancı aldı.

“BAĞIMSIZ ÖDÜLLER”

Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu (FIPRESCI) ve Türkiye’den üç farklı meslek kuruluşunun bulunduğu (Film-Yön, BSB ve SİYAD) “Bağımsız Ödüller” bölümünde filmleri, Dmytro Desiateryk, Ayla Kanbur ve Simon Popek’in yer aldığı jüri değerlendirdi.

Altın Lale Yarışması’nda Balint Szimler’in yönettiği “Ders Olsun” filmi, Kısa Film Yarışması’nda ise Hesam Eslami’nin yönettiği “Tutuklu Vatandaş” filmi FIPRESCI ödülüne layık görüldü.

Film Yönetmenleri Derneği Film-Yön jürisi, Şerif Gören anısına verilen “En İyi Yönetmen” ödülünü “Ölü Mevsim” filmiyle Doğuş Algün’e takdim etti.

Belgesel Sinemacılar Birliği BSB jürisi, “En İyi Belgesel” dalında İlkay Nişancı’nın yönettiği “Zamanın Kıyısında Sınav” filmini ödüllendirdi.

Yazarları Derneği (SİYAD) jürisinin değerlendirdiği “En İyi Film” ödülü ise Emine Yıldırım’ın “Gündüz Apollon Gece Athena” filmine verildi.

Okumaya Devam Et

Sanat

64 yaşındaki emekli öğretmen atıl malzemeleri dönüştürüyor: Bahçesini açık hava müzesine dönüştürdü

Yayımlandı

üzerinde

Çam kozalağı, ağaç dalı, taş, eski eşya parçalarını tasarımlarında kullanan Kuzu, hazırladığı aslan, tavus kuşu, zürafa, Bremen Mızıkacıları gibi birçok çalışmasını evinin bahçesinde sergileyerek burayı bir nevi el işi müzesine dönüştürdü.

Okumaya Devam Et

Sanat

Cemal Reşit Rey imzalı Çelebi Operası’nın dünya prömiyeri yapıldı

Yayımlandı

üzerinde

Ekrem Reşit Rey’in 1945’te librettosunu yazdığı, kardeşi Cemal Reşit Rey’in de bestesini 1975’te tamamladığı, geçen 50 yıllık süre zarfında sahnelenemeyen Çelebi Operası, Sahnesi’nde dünya prömiyeri yaptı.

Prömiyer öncesinde Devlet ve Balesi (DOB) Genel Müdürü Tan Sağtürk, sahnede yaptığı konuşmada; “Çelebi” adının, Osmanlı döneminde ilim, sanat ve edebiyata merakıyla bilinen kültürlü ve zarif insan tipi olarak tanımlanan karakterden geldiğini söyledi.

Cemal Reşit Rey imzalı Çelebi Operası'nın dünya prömiyeri yapıldı - 1

“DÜNYA ÇAPINDA BEĞENİ TOPLAYACAK BİR PRODÜKSİYON”

“Eserde, bu karakterin insan ilişkilerini anlama çabası işlenirken aynı zamanda doğu-batı sentezi ekseninde kültürel bir yolculuk da anlatılır. Çelebi’nin karşılaştığı olaylar ve karakterler dönemin sosyal ve kültürel yapısına ışık tutarken, Cemal Reşit Rey’in müzikal anlatımı da bu dramatik çerçeveyi güçlendirmektedir” diyen Sağtürk, Çelebi Operası’nın sahnelenmesinde emeği geçen sanat ve teknik ekibi tek tek kutladı.

Sağtürk, “Bu eser, Ata’mızın mirasına sahip çıkma girişimidir. Çelebi Operası, tıpkı yazılış serüveni ve sahnelenmesi için gösterilen üstün çabayla, zorlu süreçler geçirerek, dünya çapında beğeni toplayabilecek bir prodüksiyon oldu ve değerli izleyicilerimizin beğenisine sunulma noktasına geldi. Tarihin tozlu sayfalarından gün yüzüne çıkardığımız Çelebi Operasını yazan Türk Beşleri’nden Cemal Reşit Rey ve ağabeyi Ekrem Reşit Rey’i saygıyla anıyorum” diye konuştu.

Tan Sağtürk, Cemal Reşit Rey’in sağlığında eserin üçüncü ve dördüncü perdelerinin eksik bölümlerini tamamladığı ve 430 sayfalık piyano-şan partilerini temize çekerek, basıma hazır hale gelmesini sağladığı için prömiyere katılan Cemal Reşit Rey’in öğrencisi Dr. Aydın Karlıbel’e şükranlarını sundu.

Cemal Reşit Rey imzalı Çelebi Operası'nın dünya prömiyeri yapıldı - 2

SANATSEVERLERİ GEÇMİŞTE YOLCULUĞA ÇIKARDI

Türk müziği motifleri ile Batı müziği tekniklerini harmanlayan Çelebi Operası, iki saatlik temsilde sanatseverleri Doğu-Batı sentezinde geçmişte bir yolculuğa çıkardı.

Cemal Reşit Rey’in en önemli besteleri arasında yer alan ve Edirneli genç müezzin Çelebi Mehmet Efendi etrafında şekillenen olayların anlatıldığı eserde Lale devri dönemindeki kostüm ve dekorlar seyirciye sunuldu.

Orijinali dört perde olan fakat Ankara ve Balesince iki perde olarak sahnelenen eserin rejisörlüğünü duayen sanatçı Gürçil Çeliktaş üstlendi.

Ankara Devlet ve Balesi Orkestrasını Rustam Rahmedov’un, koroyu ise Ivan Pekhov’un yönettiği eserin dünya prömiyerinde “Fatma” rolünü Seda Aracı Ayazlı, “Çelebi” rolünü Aykut Çınar, “Sadrazam” rolünü Erdem Baydar canlandırdı.

Prömiyere, DOB Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Volkan Ersoy, ADOB Müdürü Mithat Karakelle, duayen orkestra şefi Rengim Gökmen, gazeteci ve sanat yazarı Şefik Kahramankaptan katıldı.

Cemal Reşit Rey imzalı Çelebi Operası'nın dünya prömiyeri yapıldı - 3

DÖRT KEZ DAHA SAHNELENECEK

Çelebi Operası’nın besteleniş serüveni, 1938-1942 yıllarında Ankara Radyosundaki görevi esnasında, Ekrem Reşit Rey’in duyduğu bir radyo piyesinden etkilenerek librettoyu yazmasıyla başladı.

Eserin üzerine Cumhuriyetin ilk kuşak bestecilerinden Cemal Reşit Rey, operanın ilk versiyonunu 1942-1945 yıllarında besteledi, eserin ikinci versiyonuna ait şef partisyonunu 1973’te, piyano-şan partisyonu da 1975’te tamamladı.

21- 26 Nisan ile 3-12 Mayıs’ta da sahnelenecek eserde, dönüşümlü olarak, “Fatma” rolünü Seda Aracı Ayazlı, Mehlika Karadeniz Bilgin, Beste Şahin, “Çelebi” rolünü Aykut Çınar, Ali Murat Erengül, Barış Yanç, “Rebeka” rolünü Elif Demir, Nihan İnan Özbayrak, Melis Sağlam, “Sadrazam” rolünü Erdem Baydar, Umut Kosman, Emin Özdemir canlandıracak.

Gelecek temsillerde dönüşümlü olarak Ankara Devlet ve Balesi Orkestrasını ise Rustam Rahmedov, Deniz Erdinç ve Can Okan yönetecek. Eserin kostüm tasarımı Gazal Erten, ışık tasarımı Ali Gökdemir, dekor tasarımı Özgür Usta, koreografi ise Nilgün Bilsel Demireller imzası taşıyor.

NTV uygulamasını indirin, gelişmelerden haberdar olun

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar