Daha fazla hava durumu tahmini: 15 günlük hava durumu İstanbul
Bizimle İletişimde Kalın

Magazin

Gece Gündüz 17 Ekim 2025

Yayımlandı

üzerinde

Gece Gündüz 17 Ekim 2025

Müzik, sinema, tiyatro, sergi, moda, kitap, tasarım, gösteri… Gece ve gündüz şehirde yaşanan her şey Ömer Vatanartıran’ın sunduğu Gece Gündüz’de… Gece Gündüz Türkiye’nin kültür sanat gündemini mercek altına alıyor. Şehirde kültür sanata dair yaşanan ve yaşanacak her konuyu gündeme alıyor. İşte Gece Gündüz’ün 17 Ekim 2025’te yayınlanan bölümü…

Gece Gündüz 17 Ekim 2025 bölümünü izleyin:

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Magazin

Bir zararı daha bulundu: Severek tüketiliyor ama bağımlılık yapıyor

Yayımlandı

üzerinde

Bir zararı daha bulundu: Severek tüketiliyor ama bağımlılık yapıyor

Ultra işlenmiş gıdalar beynin yapısını değiştirebilir, yeme alışkanlıklarını tetikleyebilir.

DailyMail’de yer alan habere göre; Araştırmalar, aşırı işlenmiş gıdaların sadece obeziteye ve metabolik hastalıklara yol açmakla kalmayıp, beynin yapısını da etkileyerek aşırı yeme döngüsünü sürdürebileceğini ortaya koydu.
Nature dergisinde yayımlanan araştırmada, lezzeti artırmak ve raf ömrünü uzatmak için katkı maddeleri, emülgatörler ve koruyucular içeren ultra işlenmiş gıdaların (UPF) beyindeki değişikliklerle ilişkili olabileceği belirtildi. Helsinki Üniversitesi’nden Profesör Arsène Kanyamibwa, “Bulgularımız, aşırı işlenmiş gıdaların daha fazla tüketilmesinin beyindeki farklılıklarla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Bu ilişkiler aşırı yeme gibi davranış kalıplarıyla bağlantılı olabilir, ancak nedensel ilişkiler çalışmamızla doğrulanamıyor” dedi.
Araştırma, gözlemlenen değişikliklerin sadece iltihaplanma veya obeziteyle açıklanamayacağını, emülgatörler gibi UPF’lere özgü bileşenlerin de rol oynayabileceğini vurguluyor.
Araştırmada, aşırı işlenmiş gıdaların hipotalamus ve ödül merkezlerinde hücre yoğunluğu ve su içeriği gibi değişikliklere yol açtığı belirlendi. Bu bölgelerdeki değişiklikler, açlık, tokluk ve gıda bağımlılığıyla ilgili duyguların düzenlenmesini bozabiliyor. Uzmanlar, bu durumun insanların tok olmalarına rağmen daha fazla gıda tüketmelerine ve yeme davranışını kontrol edememelerine yol açabileceğini söylüyor.
Ödül ve motivasyonla ilişkili beyinde (nucleus accumbens ve pallidum) gözlemlenen değişimler, bilişsel gerileme, beyin küçülmesi ve hücre kaybının erken belirtilerini yansıtabilir. Araştırmacılar, bu etkilerin aşırı işlenmiş gıda tüketimiyle başlayan kısır döngüyü güçlendirebileceğine dikkat çekiyor.
Bu bulgular, UPF tüketiminin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine dair önceki araştırmalarla da uyumlu. Yılın başında yapılan uluslararası bir çalışma, günde ek 100 gram ultra işlenmiş gıda tüketiminin yaşamı tehdit eden kalp rahatsızlıkları riskini yüzde 5,9 oranında artırdığını ve yüksek tansiyon riskini yüzde 14,5 yükselttiğini ortaya koymuştu.
UPF terimi, raf ömrünü uzatan renklendiriciler, tatlandırıcılar ve koruyucu maddelerle yapılan hazır yemekleri, dondurmaları ve ketçap gibi ürünleri kapsıyor.
İngiltere, Avrupa’da nüfusun en fazla UPF tükettiği ülkeler arasında yer alıyor; toplam beslenmenin yaklaşık yüzde 57’si bu gıdalardan oluşuyor.
Profesör Kanyamibwa, “Ultra işlenmiş gıdalar tüketmek, hastalığın çeşitli besin ve metabolik belirteçlerini artırıyor ve yeme davranışını düzenleyen bölgelerdeki yapısal beyin değişiklikleriyle ilişkilendiriliyor. Bu bulgular, aşırı işlenmiş gıda tüketiminin olumsuz sağlık etkilerini ve bu davranışın nasıl kendini sürdürebileceğini anlamamıza yardımcı oluyor” dedi.
Okumaya Devam Et

Magazin

Bağımlı kişilik bozukluğunun 11 belirtisi

Yayımlandı

üzerinde

Bağımlı kişilik bozukluğunun 11 belirtisi

Bağımlı kişilik bozukluğu, bireyin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için başkalarına aşırı ihtiyaç duymasıyla tanımlanır. Uzmanlar, bu yaygın ruh sağlığı sorununun bazı belirgin işaretleri olduğunu ifade ediyor.

Bağımlı kişilik bozukluğuna sahip bireyler, kendi başlarına karar vermekte zorlanırlar ve yalnız kaldıklarında oldukça çaresiz hissederler. Verywell Mind’da yer alan habere göre bu bozukluk, boyun eğici davranış kalıplarıyla da karakterizedir.
Klinik psikolog Dr. Aimee Daramus’a göre bağımlı kişilik bozukluğunun başlıca işaretleri şunlardır: Yalnız kalmaktan rahatsızlık duymak
Terk edilme korkusu
Sorumluluk almaktan kaçınmak
Sürekli onay ve destek aramak
Günlük kararları bile başkasına danışmadan verememek
Yönetilmekten ve yönlendirilmekten hoşlanmak
Eleştiriye aşırı duyarlılık
Onay kaybetme korkusuyla karşı çıkamamak
İlişkiler sona erdiğinde yoğun çaresizlik yaşamak
Yeni şeyler denemekten kaçınmak
Özgüven eksikliği ve karamsarlık Bu belirtiler, genellikle çocukluk ya da erken erişkinlik döneminde başlar ve 30 yaşından önce kendini gösterir.
Bağımlı kişilik bozukluğunun kesin nedeni bilinmese de bazı risk faktörleri bulunuyor: Fiziksel şiddet ya da partner sadakatsizliğinin olduğu ilişkilerde bulunmuş bireylerde bu bozukluk daha sık görülüyor.
Çocuklukta yaşanan ciddi hastalıklar, ihmal ya da istismar riski artırabiliyor.
Ailede benzer kişilik bozukluklarının ya da anksiyete bozukluklarının bulunması da olasılığı yükseltebiliyor.
Bazı toplumsal ve dini yapılar, otoriteye bağımlılığı ve itaatkârlığı ön plana çıkarabiliyor. Ancak bu durum tek başına bir hastalık belirtisi sayılmaz.
Bağımlı kişilik bozukluğu, bir ruh sağlığı uzmanı tarafından yapılan psikolojik değerlendirme ile teşhis edilir. Tanı sürecinde şu adımlar izlenebilir: Kişinin ve ailesinin sağlık geçmişi incelenir.
Bilimsel olarak geçerliliği kanıtlanmış kişilik testleri uygulanabilir.
Uzman, belirtilerin süresini, şiddetini ve kişinin düşünce yapısını anlamaya çalışır.
Benzer belirtilere yol açabilecek diğer rahatsızlıklar elenebilir. Tanı, uzmanların referans aldığı Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’na (DSM) göre konur.
Bu bozukluk depresyon, madde kullanımı, intihar düşünceleri veya istismar gibi başka sorunlarla birlikte görülebilir. Bu nedenle eşlik eden durumların da tanılanması önemlidir.
Dr. Daramus, tedavi sürecinde aşağıdaki yöntemlerin etkili olabileceğini belirtiyor:Bireysel terapi: Psikodinamik terapi, bilişsel davranışçı terapi (CBT) ve diyalektik davranış terapisi (DBT) gibi yaklaşımlar; kişinin bağımlı düşünce kalıplarını fark etmesini ve yerine daha sağlıklı olanları koymasını sağlayabilir.Grup terapisi: Grup ortamında bireylerin davranış örüntüleri daha net ortaya çıktığı için, bu ortamda terapi etkili olabilir.İlaç tedavisi: Kişiye eşlik eden anksiyete ya da depresyon gibi durumlar varsa, antidepresan ya da anksiyolitik ilaçlar reçete edilebilir.Terapi, kişinin kişiliğini tamamen değiştirmeyi değil; daha sağlıklı, dengeli ve uyumlu bir birey haline gelmesini amaçlar.
Dr. Daramus, bağımlı kişilik bozukluğu ile yaşayan bireyler için şu önerilerde bulunuyor:Tek başına aktiviteler yapmaya başlamak: Önce market alışverişi gibi basit görevlerle başlayıp, zamanla yalnız başına dışarda yemek yemek gibi daha zor adımlara geçilebilir.Fiziksel aktivite: Egzersiz yapmak, kişinin kendi gücünü keşfetmesine ve özgüvenini artırmasına yardımcı olabilir.Bağımsızlık üzerine çalışmak: Yakın ilişkilerde hangi alanlarda başkalarına bağımlı olunduğu analiz edilmeli ve bu alanlarda adım adım bağımsızlık kazanılmalıdır.Kendine güvenmeyi öğrenmek: Karar verirken önce kendi düşüncelerine kulak vermek, sezgilere güvenmek önemlidir.
Okumaya Devam Et

Magazin

Sabah yürüyüşü mü, akşam yürüyüşü mü: Hangisi daha fazla yağ yakar?

Yayımlandı

üzerinde

Sabah yürüyüşü mü, akşam yürüyüşü mü: Hangisi daha fazla yağ yakar?

Kan şekerini yönetmekten kalp sağlığını desteklemeye kadar, yürüyüşün çeşitli sağlık yararları sağladığı biliniyor. Aynı zamanda yağ yakımı ve genel metabolik faydalar sağlayan köklü bir önlemdir. Peki sabah yürüyüşü mü, akşam yürüyüşü mü?

Araştırmalar, yürüyüşün yağ oksidasyonunu artırdığını ve vücut kompozisyonunu düzenlemeye yardımcı olduğunu gösteriyor. Ancak yağ yakımında beslenme, yaşam tarzı alışkanlıkları ve istikrar gibi birçok başka faktör de önemli rol oynar. Bununla birlikte, sıkça sorulan bir soru daha var: Günün belirli bir saati, yürüyüşün yağ yakma verimliliğini etkiler mi? Aşağıda, hangi zamanlamanın daha fazla yağ yaktığını açıklıyoruz; sabah yürüyüşü mü yoksa akşam yürüyüşü mü?Yürüdüğümüzde, vücut enerji üretmek için öncelikle aerobik metabolizmayı kullanır. Bu, kaslara yakıt sağlamak için enerji kaynaklarını, özellikle yağları ve karbonhidratları parçalamak için oksijene ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Vücudun her bir yakıt kaynağından yararlanma oranı, yoğunluğa, süreye ve beslenme durumuna bağlıdır. Yağ yakımı için hangi zamanlamanın daha faydalı olduğunu anlamak için, aç ve tok olmanın nasıl bir fark yarattığını anlamamız gerekir.
Araştırmalara göre, aç karnına yürüyüş yapıldığında vücudun glikojen seviyeleri daha düşük ve insülin seviyeleri minimumdur. Bu durum, vücudun enerji için yağ oksidasyonuna daha fazla güvenmesini sağlar. Buna karşılık, yemekten sonra yürüyüş yapmak, metabolizmayı son öğününüzdeki glikozu kullanmaya yönlendirir. Her iki durumda da kalori yakar, ancak substrat kaynağı farklıdır, yani yağ ve karbonhidrat. 2015 tarihli bir çalışma , kahvaltıdan önce egzersiz yapmanın, yemek sonrası egzersize kıyasla 24 saatlik yağ oksidasyonunu artırdığını göstermiştir.
Yürüyüş zamanları genellikle kolaylık temelinde seçilir. Hem sabah hem de akşam yürüyüşleri bir dizi sağlık yararı sağlayabilir. Yağ yakımını etkileyen faktör, vücudun kullanmayı tercih ettiği enerji kaynağıdır.Gece boyunca aç olmak glikojen depolarını ve insülin seviyelerini azaltır. Düşük insülin, yağ parçalanmasını ve serbest yağ asitlerinin kan dolaşımına salınmasını kolaylaştırır. Çalışmalar, kahvaltıdan önce egzersiz yapmanın akut yağ oksidasyonunu artırdığını, yani seans sırasında yakılan kalorilerin daha yüksek bir oranının yağdan geldiğini göstermektedir. Genellikle insanlar sabahları aç durumdadır, bu da vücudun enerji için yağ oksidasyonuna güvenmesini sağlar. Böylece daha fazla yağ yakılır. Bunun aksine, akşamları insanlar tok durumdadır, bu nedenle glikojen ve kan şekeri daha yüksektir, bu nedenle vücut yürüyüş sırasında karbonhidratlara daha fazla güvenebilir.
Bu nedenle, genel koşullarda, sabah yürüyüşü daha fazla yağ yakabilir
Aç karnına egzersiz yapmak kan şekeri seviyelerini düşürür ve bu da enerji, odaklanma ve kardiyovasküler dengeyi etkileyebilir. Bu nedenle, aç karnına yapılan sabah yürüyüşleri yağ oksidasyonunu artırabilse bile, herkes için güvenli veya uygun olmayabilir.Çalışmalar, baş dönmesi, sersemlik veya bayılma gibi durumlara yatkın kişilerin aç karnına egzersiz sırasında düşük kan şekeri yaşayabileceğini göstermektedir. Başka bir çalışma ise, özellikle 60-90 dakika süren aç karnına egzersizlerde vücudun enerji için kas proteinindeki amino asitleri kullanmaya başlayabileceğini ileri sürmektedir. Zamanla, uygun beslenme olmadan tekrarlanan uzun süreli aç karnına egzersizler kas kütlesini azaltabilir. Diyabet veya hipoglisemi hastaları ile kalp veya metabolik rahatsızlıkları olanlar daha dikkatli olmalıdır.
Araştırmalar, uzun vadeli yağ kaybının yalnızca günün saatinden ziyade, haftalık toplam aktivite, beslenme alışkanlıkları ve uyumdan etkilendiğini göstermektedir. 2023 tarihli bir çalışma, toplam enerji harcaması ve besin alımı kontrol edildiğinde, egzersiz için günün saatinin uzun vadeli kilo kaybı sonuçlarını önemli ölçüde etkilemeyebileceğini ortaya koymuştur.Uzun vadeli hedeflere en iyi şekilde ulaşmak için, yürüyüş için en uygun zaman, günlük rutine sürekli olarak dahil edilebilen zamandır.
Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar