Sanat
Haritacılık Müzesi, Türkiye’nin haritacılık geçmişine ışık tutuyor

Haritacılık Müzesi, Türkiye’nin tek milli haritacılık kurumu olan Harita Genel Müdürlüğü’nün kurulmasından itibaren kurumda görev almış personel tarafından kullanılan, geçmişe şahitlik etmiş ölçme aletleri ve makineler, haritalar ve haritacılıkla ilgili diğer objelerle harita tarihini gelecek nesillere aktarıyor.
Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Müdürlüğünün Cebeci Kışlasında konuşlu Haritacılık Müzesi ilk olarak, 1928’de Albay Abdurrahman Aygün’ün katkılarıyla “Alet Müzesi” adı altında oluşturuldu. Ancak bu girişim zamanla bilinmeyen nedenlerle yeteri kadar sürdürülemedi ve müzenin faaliyeti durduruldu. 1971’de dönemin Harita Genel Müdürü Korgeneral Şükrü Olcay tarafından müzenin yeniden faaliyete geçmesi gündeme geldi. Arşivlerdeki tarihi harita, malzeme ve aletler alınarak, 2 Mayıs 1971’de müze yeniden açıldı.
Mevcut binasındaki eser sayısı 1990’dan itibaren 670’e çıkarılan müzede 2003’te Harita Genel Müdürlüğünün kurucusu Korgeneral Mehmet Şevki Ölçer anısına, müzenin girişinde özel bölüm hazırlandı.
Bu bölümde, Türkiye’de modern haritacılığı başlatan ve “modern Türk haritacılığın mimarı” olarak kabul edilen kurucu ve ilk Genel Müdür Korgeneral Mehmet Şevki Ölçer’e ait okul diploması ve nişanlarının yanı sıra makam masası, koltuğu, kendisine ait ölçüm aletleri, şahsi eşyaları ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak tarafından gönderilen telgraflar yer alıyor.
Resim galerisi, tarihi haritalar ve ölçme aletleri bölümlerinden oluşan müzenin tarihi kabartma haritalar bölümünde, 1880-1895 yılları arasında Harp Okulu harita sınıfı öğrenci ve öğretmenleri tarafından yapılan kabartma haritalar yer alıyor. Deniz kumu, reçine, ahşap ve benzeri malzemeden tamamen el emeğiyle yapılmış, Osmanlı Devleti’nin farklı bölgelerine ait kabartma haritalar, döneminin ilk örnekleri kabul ediliyor.
TÜRK MODERN HARİTACILIĞININ İLK ÖRNEĞİ: ESKİŞEHİR HARİTASI
Müzenin kağıt haritalar bölümünde, 19’uncu yüzyıldan günümüze değişik teknik ve ölçeklerde çeşitli amaçlar için üretilmiş haritalar yer alıyor. Osmanlı Devleti’nin en geniş sınırlarına ulaştığı dönemi yansıtan “Osmanlı Devleti Genel Haritası” da bu bölümde sergilenen önemli haritalar arasında dikkati çekiyor.
Yine bu bölümde, Türk modern haritacılığının başlamasıyla beraber ilk üretilen 1896 tarihli ve 1/10.000 ölçekli Eskişehir Haritası sergileniyor.
1921’de Kurtuluş Savaşı devam ederken, ordunun savaşta gözü durumunda olan mevcut haritaların yetersiz kalması sonucu Atatürk’ün emirleri doğrultusunda hazırlanan “Sakarya Haritası” da bu alanda yer alıyor. Savaşın kazanılmasında büyük faydası olan ve 20 gün içinde hatırlanan 1/100.000 ölçekli bu harita, müzenin en çok dikkat çeken eserleri arasında yer alıyor.
ANKARA’NIN 1924’TE HAZIRLANAN İLK ŞEHİR PLANI
Müzede, Ankara’nın 1924’te hazırlanan ilk şehir planı da sergileniyor. Planda, başkentteki kamu binalarıyla Sıhhiye, Ankara Palas Oteli, Hacı Bayram Camisi, Hamamönü, Ankara Kalesi, At Pazarı ve Hacettepe Mahallesi gibi Ankara’nın eski dönemlerini yansıtan yerleri görülebiliyor.
Müzede bunların yanında 1885’ten günümüze haritacılık alanında kullanılan çeşitli aletler de yer alıyor. Bunlar arasında, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzettin Efendi tarafından müzeye armağan edilen kendine ait 114 parça pergel ve sulu boya takımı ön plana çıkıyor.
TÜRÜNÜN TEK ÖRNEĞİ HARİTACILIK MÜZESİ’NDE
Yine bu bölümde, İkinci Dünya Savaşı öncesi 1938’de Almanya’dan satın alınan fotogrametri aleti de sergileniyor. Dönemin en iyi fotogrametri aletlerinden biri kabul edilen alet, İkinci Dünya Savaşı sonrasında üretici firmanın da savaştan etkilenerek dağılması ve aynı modeli bir daha üretememesi nedeniyle, “türünün tek örneği” olma özelliği taşıyor.
Müzede, haritalar ve aletlerin yanında bir de resim galerisi de yer alıyor. Galeride, haritacı ve asker ressamların yaptığı tabloların yanı sıra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifi üzerine, 1938-1943 yılları arasında 6 yıl devam eden “Yurt Gezileri” programı kapsamında, dönemin ünlü ressamlarının Anadolu’nun çeşitli illerinde yaptığı tablolardan 22’si sergileniyor. Abidin Dino, Eşref Üren, Mahmut Cuda ve Ayetullah Sümer gibi ressamların yaptığı tablolar, dönemin Türkiye’sini anlatması bakımından belge niteliği taşımasıyla beraber döneme ait yaşam, mimari ve coğrafyaya da ışık tutuyor. İçerdiği eserlerle kendi alanında Türkiye’de tek olma özelliğine sahip Haritacılık Müzesi, ziyaretçilerini bekliyor.
Sanat
18. İstanbul Bienali başlıyor
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl “Üç Ayaklı Kedi” başlığıyla düzenlenen “18. İstanbul Bienali” için geri sayım başladı. Koç Holding’in desteğiyle gerçekleştirilen festivalin küratörlüğünü Lübnanlı Christine Tohme üstleniyor.
Üç yıla yayılan bir yapıyla kurgulanan 18. İstanbul Bienali’nin ilk ayağı, 20 Eylül-23 Kasım’da ücretsiz ziyaret edilebilecek. İlk ayakta dünyanın farklı coğrafyalarından 47 sanatçının eseri, İstanbul’un tarihi dokusu ve dinamik yapısıyla iç içe geçmiş mekanlarda sergilenecek.
Bienal kapsamında sergilerin yanı sıra çeşitli etkinlikler de sanatseverlerle buluşacak.
Fransız Yetimhanesi Bahçesi’nde gerçekleştirilen festivalin basın toplantısında konuşan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “İstanbul Bienali, İstanbul’u kültür-sanatın dünya çapındaki merkezlerinden biri haline getirme vizyonumuz doğrultusundaki en önemli adımlardan biri. 38 yıldır İstanbul’un sanat yaşamını besleyen bienal, uluslararası sanat gündemine yön veren eğilimleri yansıttı, yeni tartışmalar açtı, şaşırtıcı, düşündürücü, besleyici ifade biçimleri sundu” dedi.
“Yüzlerce sanatçının eserlerini de İstanbul’da sergiledik. Onlarca mekanın sanatla yeniden keşfedilmesine aracı olduk” diyen Eczacıbaşı, bienalin sanat yaşamına katkılarından bahsetti.
“İLHAM KAYNAĞIMIZ ATATÜRK’ÜN GÖSTERDİĞİ HEDEFLERDİR”
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç da kültürel sürekliliğe yönelik destekleri toplumsal sorumluluğun bir parçası olarak gördüklerini dile getirerek, “Hiç kuşkusuz ilham kaynağımız, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye için çizdiği yol ve gösterdiği hedeflerdir. Atatürk, ‘Güzel sanatlarda muvaffakiyet, bütün inkılapların muvaffak olduğunun en kati delilidir.’ sözüyle sanatın muasır medeniyet seviyesine erişimde en temel ölçüt olduğunu vurgulamıştır” diye konuştu.
Koç, sanatın estetik faaliyet oluşunun yanı sıra toplumsal varoluşun da asli unsurlarından biri olduğuna dikkat çekti.
Küratör Christine Tohme ise İstanbul’a ve kendisine bienal hazırlığı boyunca eşlik eden herkese teşekkür ederek, “Bana pek çok imkan tanıyan İstanbul şehrine minnettarım. Uzun zamandır burada çalışıyorum. 20 yıl öncesine uzanan farklı projelerde yer aldım. Bugün buradayım. Yolumu mümkün kılan harika insanlarla birlikte oldum” dedi.
“FİLİSTİN’DE YAŞANANLARI DURDURMAK ZORUNDAYIZ”
“Tek umudumuz, yaptığımız işler aracılığıyla bu dünyada baskı altında olan insanların hislerini biraz olsun değiştirebilmektir, her gün dünyanın en korkunç suçlarına tanık olan insanların hislerini” diyen Tohme, şu ifadeleri kullandı:
“Sözlerimi ve işlerimi, hayatını kaybeden herkese adıyorum. Onların mağduriyetlerini, aynı zamanda onurlarını anmak için… Çünkü onları her zaman hatırlayacağız. Onlar her gün bizimle. Hayatını kaybedenleri asla unutmayacağız. Buradaki insanlardan dünyanın her köşesindeki insanlara, Filistin’de, Sudan’da, Kongo’da, dünyanın her bir bölgesinde… Hepsini tek tek sayamayacağım için üzgünüm ama yaptığım tüm işler, kaybettiklerimize bir armağandır. Çünkü aslında benim işlerime ilham verenler, hayatını kaybedenlerdir. Dolayısıyla bu bienaldeki mütevazı jestim bu insanlar, sevgi ve cömertlik üzerine. Bu şekilde devam edemeyiz. Filistin’de yaşanan soykırımı durdurmak zorundayız. Dünyanın bir köşesinde, yalnızca yaşama, var olma ve topraklarında yaşama hakkını istediği için masum insanların katledildiğini bilirken, biz rahatça oturamayız. Mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu şehirden ve bağlandığımız, inandığımız diğer şehirlerden güç alarak bir şeyleri değiştirmeye çalışacağız. Belki biz şimdi değiştiremeyeceğiz ama çocuklarımız değiştirecek. Genç nesil değiştirecek. Ben buna gerçekten inanıyorum. Bazen aptalca ve safça hissettiğim oluyor ama kalbimde bu inancı taşıyorum ve içtenlikle inanıyorum.”

8 MEKANA YAYILIYOR
18. İstanbul Bienali, bu sene alışılmış bienal formatlarının ötesine geçerek, üç yıla yayılan yapısıyla izleyicilerini karşılamaya hazırlanıyor.
“Üç Ayaklı Kedi” başlıklı bu edisyonun ilk ayağı “kendini koruma” ve “gelecek olasılıkları” temaları etrafında şekilleniyor. Bienal, ikinci ve üçüncü ayaklarıyla 2026 ve 2027 yıllarında da devam edecek.
Bienal bu sene Beyoğlu-Karaköy hattında birbirine yürüme mesafesinde yer alan 8 mekana yayılıyor.
Galata Rum Okulu, Zihni Han, Meclis-i Mebusan Caddesi’nde yer alan 35 numaralı binanın zemin katı, Muradiye Han, Galeri 77, bir zamanlar dondurma külahı üretimi yapılan Külah Fabrikası, Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi ve İstiklal Caddesi’ndeki Elhamra Han bienal mekanları arasında yer alıyor.
Sanat
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’ndan Romanya’da konser
Romanya‘nın köklü etkinliklerinden Uluslararası George Enescu Festivali başladı. 21 Eylül’e kadar gerçekleştirilecek festival, Rumen besteci George Enescu’nun vefatının 70’inci yılına ithaf edildi.
Festivalde, Türkiye’yi temsilen sahneye çıkan İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Romanya’nın üç farklı şehrinde verdiği konserlerle sanatseverlere unutulmaz bir müzik ziyafeti sundu.
7 – 8 Eylül’de Köstence’deki tarihi Casino binasında gerçekleşen konserlerde orkestrayı şef Hasan Niyazi Tura yönetirken dünyaca ünlü keman virtüözü Vlad Stanculeasa etkileyici performansıyla izleyicilerden büyük alkış aldı.

TÜRK SENFONİSİNİN EZGİLERİ ROMANYA‘DA
Köstence’deki iki konserin ardından orkestra, 10 Eylül’de Târgu Mureş Paul Constantinescu Filarmoni Salonu’nda, 12 Eylül’de ise Craiova Filarmonica Oltenia’da sanatseverlerin karşısına çıkacak.
Coşkuyla takip edilmesi beklenen bu konserler festivalin uluslararası niteliğini bir kez daha gözler önüne serecek.
28 farklı ülkeden 4 bini aşkın sanatçının katılımıyla gerçekleşen Enescu Festivali, klasik müzik dünyasında uluslararası bir buluşma noktası olmayı sürdürüyor.

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın Enescu Festivali’ndeki performansları, Türk senfonik müziğinin zarif tınılarını Romanya‘daki dinleyicilerle buluştururken Türkiye ve Romanya arasındaki kültürel etkileşimi daha da derinleştiren unutulmaz bir sanat yolculuğu olmaya devam ediyor.
Sanat
32’nci Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali’ne geri sayım
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre, 1994’te ilk kez düzenlenen ve 1998’de uluslararası boyuta taşınarak dünyanın tanınmış festivalleri arasında anılan, 2003’te Avrupa Festivaller Birliği’ne kabul edilen festival, Serik ilçesindeki Aspendos Antik Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek.
İki bin yıllık geçmişe sahip Aspendos Antik Tiyatrosu, benzersiz akustiği ve eşsiz atmosferiyle bu yıl da dünya sahnesinde yer alan yabancı konuk sanatçı ve topluluklarla beraber 3 opera ve 3 baleden oluşan zengin programıyla sanatın kalbinin attığı yer olacak.

AÇILIŞ TURANDOT OPERASIYLA
Festivalin açılışı, 14 Eylül Pazar günü, saat 21.00’de Ankara ve Antalya Devlet Opera ve Balesi Müdürlükleri ortak yapımı Giacomo Puccini’nin “Turandot” operasıyla yapılacak.
İtalyan rejisör Vincenzo Grisostomi Travaglini’nin sahneye koyduğu, Pekin’de yaşayan Çin prensesi Turandot’un evliliğini konu alan ve Uzakdoğu’nun gizemli atmosferinde geçen tutku, meydan okuma ve aşk dolu öyküsüyle sahnede olacak prodüksiyonun başrollerinde, gizemli ve erişilmez Prenses Turandot’a soprano Olga Maslova hayat verirken tenor Riccardo Massi sahne alacak.
Orkestra şefi Lorenzo Casriota Skanderberg yönetimindeki Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ile koro şefleri Mahir Seyrek ve Ivan Pekhov yönetimindeki Ankara ve Antalya Devlet Opera ve Balesi koroları sahnede yerli ve yabancı solistlere eşlik edecek.

KAPANIŞTA “LA TRAVIATA” SAHNELENECEK
“Zorba” balesi, 17 Eylül’de saat 21.00’de, Nikos Kazancakis’in aynı adlı romanından esinlenilerek Yunan besteci Mikis Theodorakis’in dünya çapında tanınan ezgileriyle ve koreograf Lorca Massine müzikleriyle sahneye uyarlanarak Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenecek.
Festivalde ayrıca, “Kuğu Gölü”, “Don Kişot” balesi, “Tosca” operası sahnelenecek.
Festivalin kapanışı, 1 Ekim’de saat 21.00’de Aspendos Antik Tiyatrosu’nda Özbekistan’dan festivale katılan Ali Şir Nevai adına Devlet Akademik Bolşoy Opera ve Bale Tiyatrosu tarafından sahnelenecek “La Traviata” operası ile gerçekleştirilecek.
-
Gündem1 hafta önce
“Kafa kesme videoları” detayı kan dondurdu: Türkiye’nin konuştuğu Eren Bigül olayı — Ailenin sözleri şok etti
-
Teknoloji1 hafta önce
Sosyal medya uygulamalarına bant daraltması sürüyor — EngelliWeb: X, Instagram, YouTube ve TikTok etkileniyor
-
Spor1 hafta önce
İspanya deplasmanda Türkiye’yi 6-0 mağlup etti — Detaylı maç haberi
-
Teknoloji7 gün önce
5 Soruda iPhone 17 — En Büyük Yenilikler
-
Sağlık1 hafta önce
Bangladeş’te dang humması son 24 saatte 3 can aldı
-
Ekonomi7 gün önce
Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) nedir? Emeklilik yaşı ve devletten yüzde 30 katkı — Detaylı haber
-
Sağlık1 hafta önce
Uzmanlar uyarıyor: Uçuş sonrası sıcak duş tehlikesi
-
Spor1 hafta önce
A Milli Takım yarı finalde: Türkiye 91–77 Polonya (EuroBasket 2025 Çeyrek Final)